Polonya, Türkiye, Ukrayna; Baltık İş Forumu 10 yaşında

Baltık İş Forumu, Polonya’daki siyaset, düşünce, iş ve ekonomi dünyasının önde gelen temsilcilerinin oluşturduğu Avrupa Uluslararası Kuzeydoğu Derneği’nin, Polonya Ukrayna Ticaret Odası ile birlikte her yıl düzenlediği,  üç deniz olarak adlandırılan Baltık, Karadeniz ve Adriyatik bölgesindeki ülkelerin özellikle ekonomik ve siyasi bütünleşmesinin artırılması hedefine sahip bir organizasyon. Etkinlikte, Baltık Denizi’ne kıyısı olan ülkelerin yanı sıra Türkiye, Çin, Ukrayna gibi bölge için önemli addedilen ülkelerden iş insanları, diplomatlar, siyasetçiler, akademisyenler,  kanaat önderleri ulaştırmadan, enerjiye, savunma sanayinden, şehirciliğe, eğitimden, uluslararası ticarete geniş bir perspektifte, Polonya’nın en kuzeydoğusunda bulunan Baltık şehri Swinoujscie’de bir araya gelerek bölgedeki ve dünyadaki değişimleri değerlendirirken, bölge ülkelerinin birbirleriyle ve bölgenin üçüncü ülkelerle işbirliğinin artırılması için izlenilebilecek yöntemleri tartışıyorlar.

Bu yıl 10.’su gerçekleştirilecek Baltık İş Forumunda geleneksel olarak her yıl bir ülke şeref konu olarak belirlenirken, 2016 yılında ülkemiz bu payeye layık görülmüş ve forum esnasında  Uluslararası Kuzeybatı Avrupa Derneği ile Polonya Ukrayna Ticaret Odası’nın başkanı olan ve 2010-13 yılları arasında Polonya ekonomi bakanlığı görevini yapmış Jacek Piechota ile Polonya Türkiye Ticaret Odası Başkanı Marek Nowakowski ile birlikte Uluslararası Türk Ukrayna İşadamları Derneği olarak üçlü işbirliği antlaşmasına imza atmıştık. Daha sonra, forumun açılış konuşmasını yapma onurunu da sahip olurken Jacek Piechota’nın moderatörlüğünde, hayatımda en çok keyif aldığım panellerden biri olarak değerlendirebileceğim etkinliğin ilk panelinde Polonya Yatırım Ajansı Başkanı, Polonya’nın eski Türkiye Büyükelçisi, Polonya Eximbank ve İhracat Destekleme Genel Müdürü, dönemin Kalkınma Bakanlığı müsteşarı olan ancak son Polonya kabinesinde Yatırım ve Kalkınma Bakanlığı görevine getirilen Jerzy Kwieciński ile TOBB’nun dışilişkilerden sorumlu yönetim kurulu üyesi Ruhiç Koçak ile yurtdışına açılan firmaların devlet tarafından nasıl desteklenmesi gerektiğine ilişkin deneyimlerimizi paylaşırken, sunumumda Türkiye ve Ukrayna gibi bu alanda birbirine uç iki ülkeyi karşılaştırarak düşüncelerimi ifade etmeye çalışmıştım.

Bu yıl 10.’sı düzenlenecek forumda, şeref konuğu ülke belirlenmedi, zira bugüne kadar konuk olan ülkeler bu anlamlı yıldönümü anısına hep beraber bu sıfata layık görülüyorlar. Baltık İş Forumu’na doğru yola çıktığımı bu Polonya yolculuğumda, Varşova Chopin Havalimanı’ndaki, şirin Fransız Patisserie’sında yakaladığım bu fırsatta işte daha önce paylaşma imkanı bulamadığım paneldeki o konuşmamım arka planında, Ukrayna’nın son üç zarfında aldığı yolu analiz etmeye, konuşmamdan bu yana ülkede ne gibi değişiklikler olduğunu değerlendirmeye çalışacağım.

Bir ülkedeki firmaların güçlü bir ihracat altyapısına sahip olması, yurtdışı piyasalarda rekabetçi olabilmesi için itiraf etmek gerekir ki, bulundukları, üretim yaptıkları ülkenin de dış ticarette güçlü bir altyapısı olması, devletin ihracatçı firmaları  en azından belirli bir  dönem rekabetçi teşviklerle desteklemesi gerekir.

90’lı yıllarda Sovyetler Birliği çöküp, Baltıklar’dan Kafkasya’ya, Vladitostok’dan Varşova’ya yeni bir dünya kurulurken, vatandaşı olduğum Türkiye, bu büyük değişime hazır değildi. Ülke kendi iç sıkıntılarıyla uğraşırken, yurtdışında dışişleri bakanlığı dışında kamu kurumlarının organizasyonu yoktu, devlet bu büyük değişimde rol oynamaktan uzaktı. Türk girişimcilerin ise finansa erişimi kısıtlı, eğitim düzeyi çoğunlukla ve görece yetersiz, dış dünyada iş yapma deneyimleri azdı. Kafkasya ve Ortaasya’da bu eksikilik akrabalık bağları, coğrafi yakınlık ve tarihi ilişkilerle kısmen telafi edilebilirken, Orta ve Doğu Avrupa’da Türk iş dünyası pozisyon almada yetersiz kaldı. Bu demek değil ki bu ülkelere yatırım, bu ülkelerle ticaret yapılmadı ama gerçekleştirilebilenler ideal olmaktan çok uzaktı.

Buna karşılık Batı, Avrupa’ya ebedi barışın geleceği düşüncesiyle, bu ülkelerdeki büyük değişimleri cömert fonlarla desteklerken, IMF, Dünya Bankası ve yeni kurulan Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası(EBRD) gibi kurumlar bu ülkelerdeki altyapı projelerini destekledi. Yapılanlar, halkın müthiş reform ve değişim isteğiyle de desteklenince, bu bölgedeki ülkeler birbiri ardına NATO ve AB üyelikleriyle zaten ait oldukları Batı’nın yeniden bir parçası oldular.  Avrupa’da, o dönemde Alman rock grubu Scorpions’un efsane parçasında olduğu gibi Wind of Changes( değişimin rüzgarları) esiyordu. Bugün ise hem Türkiye’nin, hem de Avrupa’nın durumu, Avrupa’nın coğrafi göbeğinde bir ülke, Ukrayna yeniden kurulurken o gün olduğundan çok daha farklı.

Avrupa kamuoyları eskisi kadar genişleme, entegrasyon yanlısı değil, dış ülkelere yardım noktasında ise cömertlikten uzaklar. Avrupa’da popülizmin rüzgarları esiyor. Tüm bu gelişmelere, AB kamuoylarındaki yapıcı olmayan ortama rağmen Ukrayna beklediği, hak ettiği yardımı Avrupa’dan alabilmeli, Batı, Ukrayna halkının seçimine destek olmalı.  Zira AB ile yapılan serbest ticaret antlaşmasına rağmen, Batı firmaları, Ukrayna’da hukukun üstünlüğüne ilişkin duydukları kaygılar, sahip oldukları yaygın yolsuzluk algısı ve ülkeye ilişkin jeopolitik riskler görmelerinden dolayı yakın bir gelecekte Ukrayna’ya beklenen yatırımları yapmayacaklar.

Buna karşılık Türkiye, eski Türkiye değil, insan kaynakları gelişirken, birçok firma ve girişimci yurtdışı iş yapma deneyime kavuştu, firmalar kendi sermaye birikimlerini oluştururlarken, finansmana erişim kabiliyetlerini son derece geliştirdiler. Dışişlerinin temsilcilik sayı ve nitelikleri artarken, ticaret ve kültür müşavirlikleri yaygınlaştı, marka, fuar, ofis, mağaza gibi destekleriyle Türk firmalarının yurtdışındaki rekabet olanakları güçlendirildi. Dil problemi büyük oranda ortadan kalkarken, Türk havayolu şirketleri dünyada 120’den fazla ülkeye direk uçuş sağlıyorlar, vize kaldırma ve serbest ticaret antlaşmalarıyla Türk iş insanlarının önleri açılıyor. Ukrayna özelinde ise Türk sermayesinin ve profesyonellerinin çok daha güçlü ve görünür olduğunu bu gerçek.

Ukrayna’da, 600’dan fazla Türk firması  toplam tutarı 2 milyar doları geçen yatırım yaparken, Türk müteahhitler ise ülkede 5,5 milyar $’ın üzerinde taahhüt gerçekleştirdiler. Birçok uluslararası kurum ve şirketin başında Türk profesyoneller var, Türk havayolu şirketleri yalnız başkent Kiev’e değil, altı ayrı şehre uçarken, Türk firmaları da bölgelere yayılmış durumdalar. Her yıl daha çok Türk firması yurtdışına yatırım için proje bakarken, dost ve komşu  ülke Ukrayna’nın ismi ön plana çıkıyor. Ancak bu yatırım niyetlerini, özellikle de üretime dönük sektörlerde yatırıma dönüştürülebilmesi için iki ülke arasında Serbest Ticaret Antlaşması’nın(STA) imzalanması şart. Müzakereleri 2007 yılından beri devam eden Türkiye Ukrayna STA’sı, Ukrayna’nın AB ve Kanada ile yaptığı STA’lardan farklı olarak ülkeye özellikle hafif sanayide yatırım çekecek, Ukraynalılar’a Ukrayna dışında değil, Ukrayna’da istihdam sağlayacaktır demiş, hatırladığım kadarıyla Türkiye’nin ihracat teşvik modellerinin de, Ukrayna için örnek olabileceğinin altını çizmiştim.

Konuşmamın üzerinden yaklaşık iki yıl geçtikten sonra, geldiğimiz noktada ne yazık ki haklı çıktım. Batı’nın, Ukrayna maddi destekleri yetersiz kalırken, o gün ifade ettiğim nedenlerden dolayı yabancı sermaye yatırımları ülkede çok sınırlı olarak gerçekleşti. Öyle ki Türkiye, STA’nın yokluğuna rağmen son üç yılda Ukrayna’da en çok yatırım yapan ilk üç ülke arasında yer alıyor. Son birkaç yılda ülke bağımsızlık tarihinin ilk yirmi üç yılında gerçekleştirilenden daha fazla yapısal reforma imza atan, Batı tercihinden dolayı maddi ve manevi büyük bedeller ödeyen, fedakarlıklarda bulunan ülkede, değişimin olumlu sonuçlarının geniş halk kitleleri tarafından hissedilememesinden dolayı reform yorgunluğu yaşanıyor., Çalışabilir nüfusun %10’u ülke dışında çıkmış durumda. 2013 sonunda Polonya’da çalışan Ukraynalı sayısı yalnızca 250 bin kişiyken, 4 yılda 6 katına, bir buçuk milyona ulaştı. Evet, her yıl Ukraynalı Gastarbeiter’ler ülkelerine belki 10 milyar döviz gönderiyorlar ama bu rakam ülke içinde kaybedilen iş ve tüketim gücünün asla karşılığı olamaz. Halbuki Türkiye Ukrayna STA’sının imzalanması ülkenin başta Türkiye’den daha çok sermaye çekmesini sağlayacak, bu yatırımlar ise üçüncü ülkelerden ülkeye gelecek yatırımlar için katalizör görevi görecekti.

Havalimanında, otele doğru geçerken, virgül koyduğum yazının devamını tasarlarken, bindiğim taksinin sürücüsüyle sohbete dalıyoruz. Mihail, 26 yaşında Batı Ukrayna’nın Ivano-Frankivsk şehrinden bir genç. ”Çok çalışıyorum ama bunun sonucunda akranım olan birçok Leh’e göre ise daha çok kazanıyorum” diyor, konuşurken dilinin zaman zaman Ukraince’ye kaçtığı kırık Rusçası ile.  Elbette, bu hayalimdeki iş değil diye ekliyor, ama kazanmalıyım ki birkaç yıl sonra Karpatlar’daki kasabama döndüğümde orada yaz kış pansiyonculuk yapabilmem için gerekli sermayem oluşsun derken, derin bir iç çekiyor.  Bazı Lehler’in, Ukraynalılar’ın onların işlerini çaldığını söylediğini, halbuki bugüne kadar havalimanından Londra uçağıyla Varşova’ya gelen çok sayıda Leh çalışanı evlerine taşıdığını hatırlatıyor. Kendisiyle aynı durumdaki Lehler’in empati yapamamasından şikayet ediyor.

Ona göre kim zaten gurbette çalışmak ister ki? Bu sırada arabada kısa bir sessizlik oluyor, ufka doğru bakan gözlerinin dolduğunu aynadan fark ediyorum. Konuyu değiştirmek için Türk olduğumu belirtince sözü İstanbul’a getiriyor. Kız arkadaşıyla birlikte Türk dizilerinin müptelası olduğunu, hiç görmediği İstanbul’u görmenin en büyük hayallerinden biri olduğunu söylerken, bu sefer gözlerinin içi parlıyor yüzündeki hüzün yerini, hafif bir tebessüme bırakıyor. Türkiye ve Ukrayna arasında gelişen ilişkileri takip ettiğini ve bundan çok mutlu olduğunu, imkanı olduğunda tatil yeri olarak servis kalitesi, insanlarının sıcaklığı,  samimiyeti ve elbette doğa güzelliğinden dolayı Türkiye’yi tercih ettiğini ifade ediyor. Otele yaklaşırken Mihail’e, enseyi karartmamasını, Ukrayna’nın parlak bir geleceği olduğunu söylüyorum. Kimbilir diyorum, önümüzdeki yıllarda Karpatlar’da tatilini geçirecek binlerce Türk’ten bazıları senin pansiyonunda kalacak diye de takılıyorum.  Tabii ki inmeden Ukraynalılar’a Ukrayna’da daha çok iş için en azından çorbada tuz olacak Türkiye Serbest Ticaret Antlaşması’nın faziletlerini de paylaşmayı ihmal etmiyorum. 

Önümüzdeki yıl 11. Baltık İş Forumuna inşallah bir kez daha katıldığımda Türkiye Ukrayna STA’sı imzalanmış olacak ve gelişen Türkiye Ukrayna ilişkilerinin sonuçlarına ilişkin umarım daha güzel sözler aktarabileceğiz. Ukrayna ekonomisi güçlendikçe, büyüme oranları arttıkça bu sefer ülkelerine belli bir sermaye birikimiyle dönecek Ukraynalılar, ülkenin çektiği dış yatırımlarla beraber ekonomide çarpan etkisi yaratıp, büyüme oranlarını daha da yükseltecekler. Ukrayna’da artan refah, nasıl ülkemizdeki refah artışı bir şekilde komşu ülkelere yansıyorsa, aynı şekilde bize de yansıyacak. Güçlü ve müreffeh bir Ukrayna, Türkiye’nin de Polonya’nın da şüphesiz yararınadır. Türkiye ve Polonya’nın, bugün Ukrayna’nın onların desteğine çok daha fazla ihtiyacı olduğu dönemdeki katkısı, gelecekte üç ülkenin ekonomilerine kat be kat fazlasıyla dönecektir. 

Burak PEHLİVAN