Çernovtsi geçtiğimiz günlerde Focus Dergisi tarafından Ukrayna’nın en yaşanılır yerleşim yeri şeçilmişti. Şehir, bu sıralamadaki birinciliğini hak ediyor doğrusu. Kiev’e 480 km mesafedeki bu kente yolum ilk düştüğünde hava artık kararmış, Batı Ukrayna’nın neredeyse tamamını kapsayan bir iş yolculuğunun sonunda, çalışma arkadaşım Saşa’dan direksiyonu devralmıştım. Biraz da doğaçlama gelişen bir seyahat olduğundan kalacağımız oteli önceden kararlaştırmamıştık. Bazıları tek yön olan, arnavut kaldırımı döşenmiş Çernovtsi’nin dar sokakları, Ukrayna’da değil de adeta bir Romen ya da bir Orta Avrupa kasabasında hareket ediyoruz hissi veriyordu bize. Nihayet bir otel bulup, yerleştik. Çok yorgun olmama rağmen bu şehri tanımayı sabaha bırakmak istemiyordum. Saşa yorgundu ama hem bir şeyler yemek, hem de şehirde bir tut atmak fikrimde beni yalnız bırakmadı.
Otelden yüz metreden fazla uzaklaşmamıştık ki caddeye açılan avlulardan birinden gelen, hararetli sohbetlerle karışarak yükselen sakin bir müzik sesi ilgimizi çekti. Müziği takip ederek girdiğimiz avluda hoş bir restoran ile karşılaştık. Haftaiçi ve saat 11’e yaklaşıyor olmasına rağmen masa bulmakta güçlük çektik. Servis hızlı, yemekler lezzetli, müzik kaliteli, ortam ise son derece keyifliydi. Karnımız doymuş, yorgunluğumuzu büyük ölçüde atmıştık. Kiev ölçülerinde komik sayılabilecek hesabı ödedikten sonra ise keyfim daha da yerine gelmişti. Karanlığa rağmen Çernovtsi’nin sokaklarında saatlerce yürüdük, otel odasına hemen dönmek istemiyordum. Ertesi gün işlerimi bitirdikten sonra birkaç saat de olsa şehri gezmeye mutlaka zaman ayıracaktım ve bunun rotasını geceden çizme kararlılığındaydım.
Sabahleyin erkenden kalktık. Birkaç müşteriye uğranacak ve bir ihaleyekatılınıcaktı. Gündüz gözüyle şehrin güzelliği çok daha iyi ortaya çıkmıştı. Hakikaten bu şirin Batı Ukrayna şehrinin mimarisi görülmeye değerdi. İşlerimizi bitirdikten sonra, “Küçük Viyana” diye biraz abartılı olarak da ünvanlandırılan bu tarihi şehre gezmeye başladık. Tatar Türkleri, Lehler, Türkler ve Romenler arasında el değiştiren şehri, Rusya Çariçesi II. Katerina’nın iktadarında birbiri ardına gerçekleşen Osmanlı-Rus savaşlarını fırsat bilen Avusturya-Macaristan İmparatorluğu 1775 yılında işgal etmişti. Avusturyalılar’ın ilhakından sonra şehir adeta baştan imar edilmiş yeni yollar, devlet binaları, okullar, enstitüler inşa edilmişti Çernovtsi, şehre akın eden tüccarlar, yabancılar, sanatçılar sayesinde kısa sürede Bukovina Bölgesi’nin kültürel ve ticari başkenti haline geldi. Onlarca milletten insanın yaşadığı Çernovtsi’nin ağırlıklı nüfusunu ise Romenler, Yahudiler, Almanlar ve Ukrainler oluşturuyordu. I. Dünya Savaşı’nın sonunda Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun çöküşüne müteakip, savaşın galip devletlerinden biri olan Romanya’ya verilen bölgede II. Dünya Savaşı’na kadar hızlı bir sanayileşme gerçekleşti. Bölgenin zenginliği ve refahı daha da arttı. II. Dünya Savaşı’nın sonunda bu sefer, bu savaşın mağlubu olan Romenler’den, burayı ilhak eden Sovyetler Birliği, zaten nüfusunun önemli bir bölümü Ukrain olan bölgeyi Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin bir parçası yaptı.
Tarih boyunca Türk, Leh, Romen, Avusturya ve Rus gibi birçok değişik kültürün etkisi altında kalan şehrin bugüne ulaşan mimarisi de yaşam kültürü de bu birbirlerinden farklı ekollerin etkileşimiyle şekillendi. Bu şekillenmeyi barok, neoklasik, bizans, gotik ve daha birçok mimari stilde binalarla bezenmiş şehir merkezinde de, Türk Meydanı’nda da, Çernovtsi’nin ticarette çok başarılı olan halkının maharetinde de görmek, fark etmek mümkün.
Çernovtsi’nin merkezi başlı başına zaman ayrılmayı haketmekle birlikte, tek tek görülmeyi, ziyaret edilmeyi hak eden birçok yapı var şehirde. Neobarok stilde inşa edilen Merkezi Tren Garı, Drama Tiyatro’su, Eski Şehir Konsülü Binası ve Güzel Sanatlar Müzesi bunlardan yalnızca birkaçı, ama bu yapılardan birisi hakikaten farklı ve yalnızca bu yapıyı görmek için bile Çernovtsi ziyaret edilebilir.Ukrayna’daki belki de en güzel bina olan bu şaheser Roma-Bizans mimari stilinde Çek mimar Hlavka tarafından tasarlanmış ve 20 yıl süren inşaat ancak 1882 yılında tamamlanabilmiş. Dalmaçya ve Bukovina Metropolü’nün rezidansı olarak inşa edilen ve bugün Çernovtsi Üniversitesi’nin kampüsü olarak hizmet veren yapının dış süslemelerinde ise Ukrayna folklörüne ilişkin motifler, semboller göze çarpıyor. Bina, UNESCO tarafından Dünya kültür miraslarından biri olarak kabul ediliyor. Binanın mimarisini incelerken de, dış süslemelerine bakarken de, yüksek tavanlı, uzun koridorlarında dolaşırken de alınan hazzı kelimelerle tarif etmek mümkün değil.
Batı Ukrayna’nın, Lvov ile birlikte kültürel iki merkezinden biri olan Çernovtsi’ye kısa bir seyahat inanın ki sizi hiç pişman
etmeyecektir. Bunu yaparken aynı bölgedeki, Osmanlı Padişahı Genç Osman’ın hazin sonunu hazırlayan Hotin Seferi’nin son durağı olan ve 200 bin kişilik ordusu ile birleşik Leh ve Ukrayna kuvvetlerini önünde mağlup edemediği Hotin Kalesi’ni de görmenizi tavsiye ederim. Buraları gezerken, buranın havasını solurken, burada yaşayan insanlar ile sohbet ederken, bu topraklarda ne kadar çok ortak anının, ortak tarihin ve ortak kültürün oluştuğunu, kültürlerin birbirleriyle harmanlandığını görerek bir kez daha şaşıracağınızdan eminim.
Burak PEHLİVAN
Related posts:
Aşağıdaki butonları tıklayarak, yazıyı arkadaşlarınızla paylaşın!