Dünya’nın en büyük 4 danışmanlık ve denetim firmasından biri olan Deloitte & Touche’ın Ukrayna ve bölge ülkelerinden sorumlu üst düzey bir pozisyonunu işgal eden arkadaşım son görüşmemizde şaşkınlığını gizleyemiyordu. Son iki yıl zarfında Avrupalı yatırımcıların Ukrayna’ya ilgisi hızla azalırken, büyük Türk gruplarının bu ülkeye hem de sanayi yatırımları ve ses getiren satınalmaların eşliğinde ilgisi artıyordu. Efes Pilsen, Donetsk’deki SAB Miller bira fabrikasını bünyesine katarken, Boydak Holding yine aynı eyalette bir mobilya fabrikasını satın almış, Şişecam ise Harkov’da bir cam işleme tesisini hızla büyüyen grubuna dahil etmişti. Arçelik kendi ofisini hizmete alıyor, Eczacıbaşı Holding, Vitra ile pazarda yapılanıyor, yine Eczacıbaşı, maden şirketi Esan ile Ukrayna’da önemli maden yatırımlarına girişiyordu. Ülker grubu ise Ukrayna’da büyük bir satınalmanın da olasılık dahilinde olduğu mevcut yatırımlarını genişletme politikasını hızlandırmıştı. Güney Ukrayna’da, Belçika-Türk ortaklığında ülke tarihinin en büyük rüzgar enerjisi yatırımı olması planlanan 250 MW’lık proje önemli mesafe alırken, %100 Turkcell iştiraki Global Bilgi kriz döneminde hızla büyümüş ve Ukrayna’daki çalışan sayısnı yakın zamanda 1.000’e çıkartmıştı. Arkadaşım, tüm bunları üst üste koyduğunda, AB üyesi ülkelerin şirketleriyle, Türk sermayeli büyük grupların yaklaşım farkını haklı olarak bana soruyordu.
Aslında şaşılacak bir şey yoktu. Avrupalı firmaların 2004 yılından sonra gelişmekte olan piyasalardaki risk iştahından, Turuncu Devrim rüzgarını da arkasına alan Ukrayna 2008 yılına kadar önemli ölçüde istifade etmişti. Özellike AB sermayeli bankalar Ukrayna’da büyük yatırımlar yapmış, yeni bankalar kurmuş ya da mevcut bankaları rekor ücretlerle satın almıştı. 2008 yılında başlayan global ekonomk kriz, batı sermayesini daha çekingen hale getirirken, risk iştahı azalmış, batının büyük firmaları kendi ülkelerindeki yangını söndürme telaşına düşmüşlerdi. 2009 yılında Ukrayna’da yaşanan %15,6’lık rekor ekonomik küçülme ve daha sonra yaşanan hükümet değişkliği yatırım iklimini değiştirmişti. Aldığı kararlarda siyasi konuları da gündeme getiren Batı firmalarının Ukrayna’ya ilgisi önemli ölçüde azalmıştı. Ukrayna’nın güney komşusu Türkiye ise adı geçen dönemde rekor büyüme oranları elde ediyor, firmaları sermaye birikimlerini arttırıyordu. Doğal olarak bu firmalar üretim ve satış olarak yeni pazarlar bulma arayışına gireceklerdi. 45 milyonluk Ukrayna ise, ucuzlayan fiyatları, Rusya ve AB arasında sıkışan ekonomisiyle, riskli ama buna karşılık Türk firmaları için geleceğe dönük yatırım fırsatları sunan bir ülkeydi.
Arkadaşıma, yukarıda özetlemeye çalıştıklarım işin ekonomik boyutuydu, konunun siyasi boyutu ise biraz daha karmaşıktı. Ukrayna’nın kimya ve metal ağırlıklı sanayisinin rekabet gücü enerji maliyetlerine yani Rus doğalgazının fiyatına çok bağımlı. Ukrayna hükümeti hanelerin ısınma giderlerini ise önemli ölçüde sübvanse ediyor. Bugün, gazın 1000 m3’ü için Rusya’ya 417 dolar ödenirken, ne sanayi işletmelerinden ne de ısıtma firmalarından bu paranın toplanması mümkün değil. Meydana gelen açığın kapatılması bütçeye milyarlarca dolarlık yük getirmekte. IMF’in yeni kredi dilimlerini serbest bırakma koşullarının en önemlisi hanehalklarının kullandığı gazda hükümetin en az %30’luk, sanayi işletmelerinin kullandığı gazda ise %48’lik zam yapması. Ekimde seçime gidecek hükümet bu zamların bedelini siyaseten ödemeyi göze alamayacaktır. Dolayısıyla gaz fiyatlarında alım tarafından ciddi indirim sağlamak Ukrayna için yaşamsal öneme sahip. Bu sayede hem gaza ödenen döviz miktarında azalma sağlanacak hem de IMF ile anlaşmanın önü açılmış olacak. Gaz fiyatlarında indirim vermenin bedeli olarak büyük abi Rusya, Ukrayna’yı, Ukrayna’nın belki de en önemli stratejik üstünlüğü olan ve her yıl Avrupa’ya giden 150-160 miyar m3’lük gazın geçtiği gaz transit sistemini Gazprom’a satmaya ve/veya Rusya, Beyaz Rusya ve Kazakistan tarafından oluşturulan gümrük birliğine üye olmaya zorluyor. İki seçeneğin de Ukrayna için kolay sonuçları yok. Gaz sisteminin Rusya tarafından kontrolünün sağlanması, Ukrayna’nın bu ülkeye karşı pazarlık gücünü azaltacaktır. Gümrük birliğine girmek ise, Ukrayna makamlarının her zaman birinci öncelik olarak gördüklerini ifade ettikleri Avrupa entegrasyonu için önemli bir engel oluşturacaktır.
Tüm bu nedenler Ukrayna’yı başka seçeneklere yöneltiyor ve burada devreye Türkiye giriyor. Doğalgaz zengini Türkmenistan’ın Devlet Başkanı Gurbanguli Berdimuhamedov 10 gün önce Ukrayna’ya bir çalışma ziyareti gerçekleştirdi. Bu ziyaret, Türkmenistan Devlet Başkanı’nın ikinci yemin töreni sonrası yaptığı ikinci yurtdışı seyahatiydi. Berdimuhamedov, ilk seyahatini ise Türkiye’ye yapmıştı. Bu sıralama bir tesadüf değil. Türkmenistan Türkiye üzerinden Avrupa’ya ve Ukrayna’ya gaz satmak, Ukrayna ise Türkmen gazını Türkiye üzerinden almak istiyor. Ukrayna, 2006 yılı öncesinde Gazprom ile anlaşarak Türkmen gazını doğrudan ithal etme imtiyazını elde etmişti ancak bunu şu an yine Rusya üzerinden yapabiliyor ve ciddi bir maliyet avantajı yok. Pahalı Rus gazına karşı Azerbaycan ve Türkmenistan gazının Türkiye üzerinden taşınması fikri uzun zamandır Ukrayna liderliğinin gündeminde. Rusya ve AB’nin ekonomik alanındaki Ukrayna için Türkiye nefes almasını sağlayacak bir pencere olabilir. Türkiye ve Ukrayna arasındaki ilişkilerin stratejik olarak tanımlanması ve bu çerçevede cumhurbaşkanı Yanukoviç’in aralık Türkiye seyahati, önümüzdeki mayıs ayında vizelerin karşılıklı olarak kaldırılmasının planlanması ve 1-2 yıl öncesinde hayal gibi görülmekle birlikte bu yıl içerisinde imzalanması artık ciddi bir olasılık olan Serbest Ticaret Antlaşması hep son dönemdeki siyasal yakınlaşmaların sonuçları.
Karadeniz’in bağladığı bu iki ülkenin birbirlerine ihtiyaçları olduğu kesin. Türkiye, Ukrayna açısından son yıllarda hep ilk 3 ticaret partnerinden biri olurken, Türk firmaları 1,3 milyar $’lık doğrudan yatırımları ile Ukrayna’da önemli bir istihdam kaynağı. Büyüklü, küçüklü 1000’in üzerinde Türk şirketi bu ülkede faaliyet gösteriyor. Ülkedeki altyapı inşaatlarında Türk firmalarının önemli bir ağırlığı var. Özellikle enerji temelli olarak siyaseten gelişen iki ülkenin stratejik ilişkileri ışığında, son on yıllarda büyüyen, özgüveni artan Türk sermayesinin Ukrayna’ya ilgisinin temelsiz olmadığını arkadaşıma bu şekilde anlatmaya çalıştım. Denetim kökenli, karar süreçlerinde siyasi konulardan ziyade salt makro ekonomik göstergeleri, rakamları ön plana çıkaran bir profesyonel için bu açıklamalar ne kadar inandırıcı oldu bilmiyorum ama en azından kendisinin şaşkınlığının azaldığını söyleyebilirim. Ukrayna ve Türkiye’nin ilişkilerinin hızla gelişmesinin iki ülkeye ama özellikle ekonomik gelişimi için sermaye ve know-how ihtiyacı fazla olan Ukrayna’ya büyük faydası var. Bu sürecin doğru yönetilmesi ve verimli sonuçların alınması ise öncelikle tarihen dost olan bu iki ülkenin liderliklerinin yakın, samimi ve dinamik çalışmasına bağlı.
Burak PEHLİVAN
Related posts:
Aşağıdaki butonları tıklayarak, yazıyı arkadaşlarınızla paylaşın!