Orta Asya’nın en büyük kenti Taşkent

İstanbul-Taşkent uçağının ön kısmındaki takım elbiseli yolcuların, yeniden dünyaya açılan Özbekistan’da iş yapan ya da yapmayı planlayan Türk işadamları olduğu ilk bakışta belli olurken, aynı bölümdeki sayıları hiç de azımsanmayacak rahat giyimli Batılıların ise kim olduğunu ancak sohbete daldığımız koltuk komşum Münihli AB diplomatından öğreniyor, Özbekistan’a ve Taşkent’e ilişkin ilk bilgileri de ondan alıyorum. Yalnız Özbekistan’a değil, Ukrayna dahil eski Sovyet Coğrafyasına ilişkin ifadeleri şaşırtıcı biçimde rafine. Yine kendisi gibi Brüksel ve Viyana’da görevli diplomat arkadaşlarıyla birlikte Taşkent, Buhara, Semerkant ve Aral Gölü’nü kapsayan iki haftalık bir tatile çıktıklarını anlatırken, bana Rus avant-garde’nın St. Petersburg’daki Rus Müzesi’nden sonra dünyadaki en büyük ikinci koleksiyonuna ev sahipliği yapan, Nukus’taki Karakalpakistan Devlet Sanat Müzesi’ni mutlaka gezmemi tavsiye ediyor. 1966 yılında açılan bu müzede, Ceyhun Nehri’nin, Aral Gölü’ne döküldüğü alanın her iki tarafının isimlendirildiği bölge olan Harezm’de kurulan, kök salan medeniyetlere ve Özbek tarihine, kültürüne ilişkin 80 binden fazla obje de sergileniyor. Maalesef, Özbekistan’daki kısa programımda Taşkent dışında bir gün de Semerkant’ta olabileceğim. Nukus’u bir sonraki seyahatim için not alıyorum.

Sovyetler Birliği çöktüğünde, Orta Asya’da ticaretin, ekonominin ve siyasetin merkezinin, bölgenin en büyük ülkesi, güçlü bir devlet geleneğine sahip Özbekistan olacağına dair geniş bir beklenti vardı. Ancak, Özbekistan içine kapanıp, kendi sorunlarıyla boğuşurken, daha açık bir politika benimseyen, yabancı sermayeye kapılarını açan Kazakistan hızla gelişti, kalkındı. Özbekistan ise, komşusunun oldukça gerisinde kaldı.  Ülkenin bu makus talihi, bir buçuk yıl önce iktidara gelen yeni cumhurbaşkanıyla değişmeye başladı. Dış dünyaya hızla açılma politikasına paralel, Özbekistan aralarında Türkiye’nin der yer aldığı yedi ülkeyle vizeleri kaldırdı.

Orta Asya’nın en büyük kenti, nüfusu 3 milyonu geçen Taşkent İpekyolu’nun Orta Asya’daki en önemli noktalarından biriyken, ekonomik ve siyasi zirvesine, bu bölgede Emir Timur, Anadolu’da ise Aksak Timur ismiyle de bilinen Timur zamanında 14. Yüzyılın sonu, 15. Yüzyılın başında ulaşmış. Zamanla önemini kaybeden şehir, 1897 yılında Orenburg’a demiryoluyla bağlanınca yeniden işlek bir ticaret merkezi haline gelmiş. 1966’daki büyük Taşkent depreminde tamamına yakını yıkılan kent, 3 yıl gibi kısa bir sürede, adeta baştan imar edilmiş. Taşkent, tarihi eserlere ev sahipliği yapmak açısından elbette bir Semerkant, Buhara değil ancak yine de geçmiş ve bugünü harmanlayan yapısı, Sovyet şehir planlamacılığını en önemli örneklerinden biri olan mimarisiyle gezilmeyi, görülmeyi, zaman ayrılmayı hak eden bir şehir.

Şehrin hâlâ ticari kalbi, İpekyolu’nun Orta Asya’daki en büyük çarşısı olan, Çorşu Bazarı. Özbek Türkçe ’sinde bizdeki a’ların o’ya dönüşmesi sıkça karşılaşılan bir durum. Çorşu’da sebze ve meyveden, inşaat malzemelerine, tekstilden, kişisel tüketim ürünlerine, hediyelik eşyadan, birbirinden lezzetli Özbek yemişlerine hemen hemen her ürünü uygun fiyattan satın alabilmek mümkün, tabii pazarlık yapmayı unutmadan.

Bu kadim çarşının girişinin hemen yanında, on altıncı yüzyılın ikinci yarısında inşası tamamlanan ve bugün de hizmet veren Kukeldaş Medresesi bulunuyor. Medresenin ana girişinden avluya geçildiğinde, sağdan üçüncü sıradaki dershanede, Özbek ahşap işlemeciliğinin bugüne taşınan örnekleri güzel bir hediye için şehirdeki en iyi tercihlerden biri.   

Taşkent’te, taksiler oldukça hesaplı. Şehir içinde istediğiniz yere bir-iki dolara gidebiliyorsunuz, pazarlık da mümkün ancak yine de 1977’de hizmete giren, her istasyonu farklı  bir mimari stilde inşa edilmiş, üç hatlı, 29 istasyonlu Taşkent Metrosu’nu deneyin derim. 2011 yılında açılan Almati Metrosu’na kadar Orta Asya’nın tek metro sistemi olan Taşkent Metrosu’nun bazı istasyonları süslemeleriyle dünyanın en güzel istasyonları arasında yer alıyor.

Çorşu’dan iki metro durağı mesafede bu sefer karşımıza şehrin manevi ve tarihi kalbi Hazreti İmam Külliyesi çıkıyor. Külliye’nin ev sahipliği yaptığı, yapılardan en dikkat çekici olanı mavi kubbeleriyle Taşkent’in simgesi haline gelen Barak Han Medresesi. Bu medresenin karşısındaki Muyi Mübarek Medresesi’nde ise 3. Halife Hz. Osman döneminden günümüze kalan, ceylan derisi üzerine yazılmış dünyadaki en eski beş Kuran-ı Kerim’den biri sergileniyor. Şafi fıkıh bilgini Ebubekir Keffal Şaşi’nin Türbesi, İmam Buhari İslam Enstitüsü ve Tille Şeyh Camii külliyeyi oluşturan diğer yapılar arasında.

Taşkent, ticari bir köprü olduğu kadar tarihle, moderniteyi de birleştiren bir köprü. Sovyetler Birliği, Taşkent Depremi sonrasında şehrin yeninden imarını adeta birliğin gururu olarak görmüş. II. Dünya Savaşı sonrasında Japon Savaş esirlerinin inşaatını tamamladığı Alişer Navoy Grand Taşkent Opera ve Balesi, Sovyetleri Birliği zamanında St. Petersburg’daki Marinskiy ve başkent Moskova’daki Balşoy Tiyatrolarıyla birlikte Grand, Ulu sıfatı verilen Birlik’teki üç tiyatrodan biri olmuş. 1985 yılında hizmete alınan Taşkent Televizyon Kulesi ise yapıldığı dönemde dünyada alanında en yüksek 3. kuleymiş. Yapımı geçtiğimizde yıllarda gerçekleştirilen bir başka önemli yapı ise ülkenin tarihine ışık tutan Emir Timur Milli Tarih müzesi. Müzede, aralarında nadide el yazmalarının, savaş araç ve gereçlerinin, yerel kıyafetlerin ve çini eserlerinin de yer aldığı üç binden fazla obje sergileniyor.

Taşkent, genç nüfusuyla canlı, dinamik bir kent. Özbek konukseverliği ile leziz Özbek mutfağı bu şehirde harika bir biçimde bütünleşiyor. Pirinç ile zefirin muhteşem uyumunun, üzüm, havuç, bıldırcın yumurtası ve kuzu eti gibi birleşenlerle zenginleştirilmesiyle pişirilen Özbek pilavı, ilk kez 15 yıl önce Kazakistan’da tattığım Özbek böreği samsa, bu zengin mutfağın mutlaka denenmesi gereken tatlarından yalnızca bir ikisi.

Türkiye Ukrayna İş Forumu’na katılmak için bulunduğumuz Taşkent’te, yoğun iş trafiğinin arasında şehri gezme imkânı da bulduğumuz için kendimi şanslı hissediyorum. Bir sonraki durak, Timur İmparatorluğu’nun görkemli başkenti Semarkant.  290 km’lık Taşkent-Semerkant arasındaki mesafeyi hızı 344 km’ye ulaşabilen trenle aşmak güzel bir deneyim olacaktı ancak trende biletler aylar öncesinden tükeniyor, dolayısıyla, arabayla gitmeyi tercih ediyoruz. Nitekim bu satırları da, bir yandan Semerkant’ı hayal ettiğim bu yolculuk esnasında yazıya döküyorum. Özbekistan yol ve ulaşım altyapısının gelişmeye ihtiyacı var. Bu alanda güçlü bir birikime sahip Türkiye, mutlaka, bu dost ve kardeş ülkeyle deneyimlerini paylaşacaktır.

Burak PEHLİVAN


Yayımlandı

kategorisi

, , ,

yazarı: