Referandum Yaklaşırken 2…

Referandum günü artık iyice yaklaştı. 12 Eylül’ de sandıklar kurulacak mevcut anayasada iktidar partisinin önerdiği değişikliklerin onaylanıp, onaylanmaması konusunda halka fikri sorulacak ve milletin iradesi doğrultusunda değişiklikler kabul edilecek ya da reddedilecek. Parlamentoda grubu olan partiler referandumda saflarını netleştirdiler. AKP referandumdan evet çıkmasını isterken, CHP ve MHP hayır kampanyası yürütüyor, BDP ise seçmenlerine referandumu boykot etme çağrısı yapıyor. Mecliste grubu olmamak ile birlikte seçmen tabanına sahip köklü iki partiden DP, güçlü bir hayırcı, Saadet Partisi ise örgütünü çok güçlü çalıştırmamak ile birlikte evet taraftarı.

Genç bir kardeşim geçenlerde telefon açtı, oyumun rengi belli ama hangi parti, bu seçimde hangi argümanlar ile seçmenden oy istiyor, söyleyebilir misiniz diye sordu? Aslında bu sorunun cevabı zor ama güzel bir yazı konusuydu. Bu nedenle bu hafta bunun üzerinde yazmak istedim. Öyle ya, bazı kesimler tarafından ölüm kalım meselesi olarak nitelendirilen, ülkede demokrasi, insan hakları, özgürlükler gibi alanlarda kabinede en şahin bakan olması gereken Avrupa Birliği’nden sorumlu devlet bakanının, hayır oyu verecek vatandaşların ya akıllarından zorları olduğunu ya da vatan sevgisi ile ilgili sıkıntıları olduğunu ifade ettiği, bazı muhalefet partilerinin, referandumdan evet çıkması durumunda ülkenin parçalanma ve bölünme sürecine gidebileceğini ya da ülkede sivil bir dikta oluşacağını ifade ettiği bir süreçten geçiyoruz. Ne yazık ki safların birbirinden bu kadar keskin ayrıldığı, siyasi nezaketten bile bahsedilemeyecek bir duruma gelmiş durumdayız. Siyasi partiler ve liderleri il il gezerek mitingler yapıyorlar ve seçmenlerine neden evet ya da hayır denmesi gerektiğini anlatıyorlar. Buraya kadar her şey normal ama bunu yaparken birbirlerine karşı ağır suçlamalar getirmekten geri durmuyorlar.

MHP ve liderine göre, hükümetin derdi demokrasinin alanını genişletmek ve özgürlükleri artırmak değil, ona göre ülkücülerin mağdur edildiği 12 Eylül darbesi ile hesaplaşmak ise hiç değil. AKP, yapılan değişiklikler sayesinde, otoritesini tam anlamıyla hissettiremediği devlet birimleri olan yargı organları üzerinde hakimiyet kurmak ve ülkeyi kendi amaç ve istekleri doğrultusunda daha rahat yönetmek arzusunda. Hükümet, iktidardan düştüğünde kendi oluşturduğu yargı organlarının himayesinde var olduğu düşünülen geniş yolsuzluklardan aklanmayı planlıyor. Ayrıca dış güçlerin taşeronu olarak hareket ettiğini iddia ettikleri AKP bu paketin onaylanması ile orta vadede ülkenin bölünme ve parçalanma senaryolarının önünü açacak. MHP liderine göre, hiçbir dönemde olmadığı kadar devlette milliyetçi kadrolar tırpanlanmış, tasfiye edilmiş durumda. Bugün devlette ülkücü bir genel müdür, ülkücü bir rektör ya da ülkücü bir üst düzey bürokrattan söz etmek mümkün değil. MHP, bunların dışında, mevcut siyasal iktidardan hoşnut olmayan kesimleri de hükümete olan tepkilerini sandıklarda hayır oyu kullanarak göstermeye çağırıyor. MHP liderliğinin üzerinde durduğu bir başka konu ise bu seçimde oylanacak 29 maddeye karşılık, 15 ayrı dönemde 12 Eylül Anayasası’nın zaten 85 maddesinin değişmiş olması. Dolayısıyla ortada tam anlamıyla bir darbe anayasası olduğundan söz etmek mümkün değil.

Ana muhalefet partisi CHP de referandumu, mevcut iktidara karşı bir güven oylamasında dönüştürmeye dönük çalışmalar içerisinde. Parti’nin yeni lideri için, bu referandum aynı zamanda rüştünü ispatlamanın da bir yolu. CHP de hükümetin amacının bu anayasa paketi ile demokrasinin alanını genişletmek olmadığı düşüncesinde. Ana muhalefete göre, teklif edilen 29 maddeden 27′ si zaten kimsenin karşı çıkmadığı maddeler ve bu maddeler, iktidarın yargıyı ele geçirmek için kurguladığı diğer iki maddenin ambalajı. Yapılması planlanan değişiklikler ne düşünce özgürlüğünün, ne de örgütlü toplumun önünü açıyor. Özel sektörde ve kamuda sendikalaşmanın, toplu grev hakkının önünün açıldığı bir düzenleme yok pakette. Dolayısıyla yargının iktidarın güdümüne girmesinin temin edildiği bu değişiklerin sonucu daha fazla özgürlük ve demokrasi değil aksine AKP iktidarının sivil diktasının güçlenmesi, perçinlenmesi ve böylece Türkiye’nin geri dönülemez bir yola sokulması. CHP’liler daha önceki cumhurbaşkanı döneminde YÖK’ ü 12 Eylül’ ün kurumu diye eleştiren iktidarın, şu an ki YÖK’ün kompozisyonunun iktidara uygun şekillendiği için bu kurumla ilgili değişiklik ve reformdan artık söz etmediğini işaret ediyorlar. CHP’ ye göre AKP’nin felsefesi, sistemin demokrasi, adalet ya da hukuka uygun olması değil, bu kurum örneğinde olduğu sistemin iktidarın çıkarlarına hizmet edip etmemesi.

İktidar Partisi’ne göre ise bu paket bireysel hak ve özgürlüklerin geliştirilmesi konusunda eksik bir paket olsa da, demokratikleşme yolunda, asker ve yargı vesayetinin ülke yönetiminden kalkması noktasında ciddi bir adım. AKP ve liderine göre, 8 yıldır iktidarda olmalarına rağmen ne bir HSYK üyesinin ne de bir Anayasa Mahkemesi üyesinin seçimi konusunda etki sahibi olabildiler. Halktan ülkeyi yönetme noktasında yetki almış olmalarına rağmen, gerçekleştirdikleri reformlar, özelleştirmeler, ülkeyi daha iyi yöneteceğini düşündükleri kadrolar zaman zaman yargı engeline takılmakta. Yaşananlar iktidarın hızını azaltmakta, hesap vermek zorunda oldukları seçmen kitlesi karşısında onları zor duruma düşürmekte. AKP liderine göre darbe mağdurları, özgürlük ve demokrasiden yana olan güçler, bu seçimlerde gür bir ses ile evet demeli ve taraflarını belli etmeliler. Bu referandum bir parti olayı değil. AKP’nin yönetim anlayışından, icraatlarından memnun olmayan kesimler bile ülkenin geleceği, selameti ve refahı için bu seçimde sandığa gidip evet oyu kullanmalılar.

Mecliste grubu olan en küçük parti BDP referandumda diğer partilerden farklı bir yol izleyerek referandumu boykot etmeye dönük bir seçim kampanyası yürütüyor. BDP liderliği, hükümetin ve başbakanın devletin sisteminden ve işleyişinden rahatsız olmadığı, aksine sahip olunan devlet gücünden memnun olduğu düşüncesinde. Onlara göre, AKP için önemli olan yargının siyasallaşıp, siyasallaşmadığı değil, iktidara hizmet edip etmediği. BDP’ye göre baskı altında olduğunu iddia ettikleri, kültürel, eğitsel ve sosyal açıdan mağdur olduğunu düşündükleri kendi seçmen kitlelerinin taleplerine dönük hiçbir düzenleme mevcut değişiklik paketinde yer almıyor. Dolayısıyla, 12 Eylül Anayasası’na da, onun bir uzantısı olarak gördükleri, hatta 12 Eylül Anayasasını pekiştirmeye dönük değişikler içerdiğini iddia ettikleri bu pakete de seçimleri boykot ederek tavır gösterecekler.

Parlamentoda grubu olan AKP; CHP; MHP ve BDP’ nin referandum konusundaki düşünceleri elbette burada yazılanlardan daha geniştir ama burada sınırlı bir alana bu düşünceleri özetlemeye çalıştım. Referandumun kendisi değil ama referandumdan önceki süreç ne yazık ki toplumumuzu fena halde germiş ve bölmüş durumda. Bu durumun yaşanmasına siyasilerin sergiledikleri sert ve siyasi nezaketten uzak, yıkıcı üslubun neden olduğu açık. Referandumda ne sonuç çıkacağı bilinmez ama referandumda çıkacak oyların sayısının birbirinden çok da farklı olmayacağını yapılan kamuoyu yoklamaları gösteriyor. Bu durumda bu seçimden evet de çıksa hayır da çıksa, toplumumuzun önemli bir kesimi diğer tarafta kalacak. Öyleyse kendi gibi düşünmeyenleri vatan sevgisizliği ya da kafası çalışmamak ile suçlamak ya da onları dış güçlerin taşeronu ya da bölücü örgüt işbirlikçisi gibi göstermek niye? Bu ülke Ahmet de yönetse Mehmet de yönetse hepimizin ülkesi ve bizim bu ülkeye, bu ülkenin de her birimize ihtiyacı var.

Burak PEHLİVAN


Yayımlandı

kategorisi

yazarı: