Referandum Yaklaşırken…

by burakpehlivan on 08/08/2010

12 Eylül referandumuna 1 aydan biraz fazla zaman kaldı. Siyaset sever ülkemizde kılıçlar çekildi, saflar da belirlenmeye başladı. Bazı partiler evet cephesini oluştururken, bazı partiler ise hayır cephesindeler, bir parti ise referandumu boykot etme taraftarı. Aynı şekilde sendikalar, sivil toplum kuruluşları, dernekler ve buna benzer organizasyonlar da tavır almış durumdalar, hatta kendi kampanyalarını yürütüyorlar. Medya’nın bir bölümü şiddetli bir biçimde evetçi, diğer bir bölümü ise hayıra daha yakın. Parti liderleri her geçen gün daha sertleşiyorlar, mitingten mitinge koşan liderlerin sinirlerinin yıpranması doğal ama yine de politikacıların tavanda yarattığı sertlik ve bölünme tabana katlanarak yansıyor. Nasıl futbol takımı yöneticilerinin taraftar kimliğini bırakıp daha objektif davranmaları kural haline geliyorsa, siyasetçiye, devlet adamına yakışan da, doğru üslubu korumak olmalı.

Türkiye zor ve sancılı günler geçiriyor. Dün söylenmeyenler, söylenemeyenler söyleniyor, dün eleştirilmeyenler eleştirilemeyenler bugün hatta hoyratça eleştirilebiliyor. Süreçte kurunun yanında yaş da yanıyor ne yazık ki. Ancak bunlar demokrasinin sancıları. Nasıl yeni yürümeye başlayan çocuk, bu süreçte düşe kalka öğreniyorsa yürümeyi, olgunlaşan demokrasilerde de yanlış da olsa, doğru da olsa sesler yükseliyor, kararlae alınıyor. Demokrasi enteresan bir rejim ve bu rejimde iktidarlar mutlaka el değiştiriyor. Hiçbir hükümet yoktur ki ne kadar başarılı olursa olsun toplumun tüm kesimlerini, toplumun tüm bireylerini mutlu edemez, dolayısıyla en güçlü siyasal organizasyonlar bile zamanla yönetimi teslim edecektir. Ukrayna’yı düşünelim, Turuncu Devrim’den önce, devletin tüm olanakları, ordu, polis, mahkemeler mevcut iktidarın emrindeydi. İktidar neredeyse tüm iletişim olanaklarını ve medyayı kontrol ediyordu ancak buna rağmen muhalifler iktidara gelmeyi başardılar ve bunu da sandıkta halkın oyuyla gerçekleştirdiler. Daha sonra ise 5 yıl öncesinin mağlupları, bugün daha da güçlü biçimde iktidar oldular.

Demokrasinin açtığı kapıdan korkmadan geçmek gerekiyor. Ülkemizde mevcut siyasal iktidarın çok güçlü olmasından, yaptığı bazı uygulamaların sivil diktaya gitmesinden kaygılanan ciddi bir kesim var. Kuşkusuz onları haklı çıkaran uygulamalar da yok değil ama demokrasi böyle bir şey, mağdurken mağrur olununca bu sefer terazinin kefelerindeki ağırlıklar değişmeye başlıyor, halk tercihini farklı yönde kullanıyor. Bir nevi iktidarlar, yaptıkları uygulamaların neticesiyle kendi konumlarını hazırlıyorlar. Türkiye gibi çeşitliliğin arttığı, ekonomik refahın belli noktaya geldiği, yurtdışı ilişkilerinin yoğunlaştığı hiçbir ülkede sivil dikta olmaz, zamanı geldiğinde iktidarlar sandık yoluyla el değiştirir. Bu durumun istisnası Venezuala, Rusya gibi doğal kaynak zengini ülkelerdir, çünkü doğal kaynak gelirleri, iktidarların yönetiminin iyi ya da kötülüğünden bağımsız iktidarlar ciddi bir güç verir ama Türkiye böyle bir konumda değil. Kaldı ki doğal kaynak zenginliğine sahip ülkelerde bile iktidarlar ilelebet korunamaz. Sosyal barışı sağlayamayan, halkın sorunlarını çözemeyen, ekonomiyi iyi yönetemeyen ve adaletle hükmetmeyen hiçbir iktidar koltuğunu uzun süre koruyamaz.

Referandum, demokrasinin araçlarından biri ve daha önce ülkemizde benim yaşamımda iki kez kullanıldı. Bugün o iki referandumun sonuçları farklı olsa, belki biraz gecikmeyle de olsa su yolunu bulurdu. 12 Eylül yasaklılarına siyaset yolu açan referandum az farkla kabul edildi. Ne yani, hayır oyu çıksa o isimler siyasete dönemeyecek miydi? Bir iki yıl sonra belki daha da güçlü siyaset sahnesinde yerlerini alacaklardı. Bu millet cumhurbaşkanını 2007 oylamasında halkın seçmesini istemeseydi ama Türkiye’nin gerçekleri ileride bunu gerektirseydi cumhurbaşkanını halkın seçmesi daha sonra gerçekleşirdi. Bu referandumu kimse ölüm kalım meselesi görmesin, referandumun sonucu ne olursa olsun sonuçta Türk demokrasisi, Türk insanı kazanacaktır. Tabii ki herkes özgürdür düşüncesini savunmakta ve kendi gibi düşünenlerin sayısını artırmaya çalışabilir. Bu olgu demokrasinin temel direklerinden biridir. Elbette ben de 12 Eylül’ de sandığın başında olacağım. Bir vatandaş olarak Türk demokrasine sahip çıkacağım ve kendimce Türkiye için en hayırlısı neyse o doğrultuda oyumu kullanacağım. Bu referandum tabii ki önemli ülkemiz için ama ülkenin geleceği değişmez sonuç ne olursa olsun. Bu ülkenin geleceği parlaktır. Bu ülke büyük bir ülkedir ve bu ülke daha demokratik, daha özgür ve daha müreffeh bir ülke olacaktır eninde sonunda.

Burak PEHLİVAN

 

Aşağıdaki butonları tıklayarak, yazıyı arkadaşlarınızla paylaşın!

Previous post:

Next post: