Nasha Vestiya’nın Haberi ve Türkiye Rusya İlişkileri

Geçtiğimiz günlerde Türkhaber’ de okuduğum bir haber,  Türk-Rus ilişkilerinin, değişen çağla da uyumlu ne kadar geliştiğini bir kez daha bana hatırlattı. Milliyet Gazetesi’nin, Rusya’nın haftalık saygın dergilerinden “Nasha Vestiya’ dan” alıntı yaptığı haberinde, Rusya ve Türkiye’nin, aralarına Ukrayna’yı da alarak, “Karadeniz Savunma Anlaşması” imzalayacağını bildiriyordu. Bu haberin doğruluğu ya da yanlışlığı başka bir konu, ancak böyle bir haberin yapılıyor bile olması iki ülke ilişkilerinde son yıllarda gerçekleşen yakınlaşmanın ve gelişmenin önemli bir göstergesi. Bu haber, benim son birkaç yıldır bu zamanlarda ziyaret ettiğim St. Petersburg’da yaşadığım bir anekdotu da bana çağrıştırdı. St. Petersburg’ da, Tsarkoe Selo’ yu gezerken, Rus kültüründe Türk etkisinin ne kadar güçlü ve önemli olduğunu fark etmiştim.200 yıl kadar Rus İmparatorluğu’nun başkentliğini yapmış bir şehir St. Petersburg. St. Petersburg’ a gidenler bilirler. Şehrin dışında, 25-30 km güneyinde eski adıyla “Tsarkoe Selo”, yeni adıyla Puşkin semtinde büyük bir saray ve bu saraydan bile muhteşem bahçeler kompleksi vardır. II. Katerina döneminde popülerliğinin zirvesini yaşayan,  güzelleştirilen bu saray ve bahçelerde, zaman içerisinde birkaç anıt yapılmıştır. Aralarında cami mimarisinde inşa edilmiş bir hamamın da yer aldığı bu anıt ve küçük yapıların birçoğu Rusya İmparatorluğu’nun, Osmanlı İmparatorluğu karşısından kazandığı zaferleri anmak için inşa edilmiştir. Bu yapıları ilk kez gördüğümde Türkler ile olumlu-olumsuz münasebetlerin Rus kültürünü tarihte nasıl etkilediğini ilk kez bu kadar iyi anlamıştım. Çoğunluğu, iki imparatorluktan birinin gerileme ve parçalanma diğerinin ise inkişaf dönemine rastlayan, toplamda 70 yıldan fazla süren ondan fazla büyük savaş iki tarafın kültürel etkileşimini o dönemde savaşlar yoluyla gerçekleştiriyordu. 20. yy.’ ın ikinci yarısının neredeyse tamamında ise Soğuk Savaş yılları iki ülkenin ilişkilerinin karşılıklı çıkara dayalı gelişmesinin önünde önemli bir engeldi.  Bugün ise, bu iki büyük imparatorluğun mirasçısı olan iki devletin ilişkileri,  ekonomik, ticari hatta askeri işbirliği anlaşmalarıyla şekilleniyor.İ

çinde bulunduğumuz yılda Rusya ve Türkiye arasında gerçekleştirilen vizelerin karşılıklı olarak kaldırılması anlaşmasının ne kadar önemli bir anlaşma olduğunu biz Türkler için anlamak o kadar kolay değil. Birçoklarımız için, bu anlaşma komşularımızdan biriyle yapılan bir vize kaldırma anlaşması. Halbuki, Rusya tarafından bakıldığında, onların NATO üyesi bir ülke ile böyle bir anlaşma yapması kendi açısından devrimdir. Ülkede, bu anlaşma ile çelişen onlarca yasa ve yönetmelik titizlikle değiştiriliyor. Ruslar’ ın sıcak denizlere inme rüyası bugün ekonomik ve turistik yollar ile oluyor. Her yıl 3 milyon civarında Rusya Federasyonu vatandaşı ülkemize ziyaret yapıyor. İki ülkenin ticaret hacmi 2008 yılında 38 milyar $’ ı bularak Rusya’yı Türkiye’nin en büyük ticari partneri haline getiriyor. Her ne kadar kriz dönemi olan 2009 yılında bu rakam 22 milyar $’ a düşse de, hala Rusya, Almanya’nın önünde Türkiye’nin birinci ticaret partneri. Buna karşılık Türkiye ise Rusya’ nın 5. Büyük ticaret partneri.  .

Mavi Akım, Güney Akımı gibi enerji projelerinde iki ülke işbirliği yapıyor, başta Moskova olmak üzere Rusya’yı Türk yükleniciler inşa ediyor. Türkiye tarihinin tek kalemde en büyük yatırım projesi olan nükleer santral işini ise Ruslar gerçekleştirecek. İki ülke ilişkilerinin tarihi bir zirve noktasında olduğu söylenebilir. Bunlar bardağın dolu tarafı. Yalnız, bardağın bir de boş tarafı var.  Rusya ile ilişkilerde çok ihtiyatlı olunmalı. Büyük devletlerin, özellikle de Rusya’nın, çıkarları gerektiğinde kendilerine göre dezavantajlı ülkelere karşı tedbir ve yaptırım uygulamaktan çekinmedikleri bir gerçek. Rusçanın, Rus kültürünün ülkede etkin kalması için çalışma yürüten,  büyük ağabey Rusya ile kültürel ve ekonomik ilişkileri geliştirmek adına her şeyi yapan, hatta Ruslar ile Ortak Gümrük Birliği’ne dahil olan Beyaz Rusya ve Cumhurbaşkanları Lukaşenko’ nun, Rusya’nın çıkarları söz konusu olduğunda nasıl cezalandırıldığını çok değil daha iki hafta önce gördük. Ruslar, Beyaz Rusya’yı, kendi ekonomik çıkarlarına ters düşen bazı uygulamalar yaptığı için gazı keserek cezalandırmaktan çekinmediler. Doğalgaz ve dolayısıyla enerjide birinci derecede bağlı olduğumuz Rusya, Türkiye’nin ilk nükleer santral inşaat ve işletmesini gerçekleştirecek. Dolayısıyla Rusya’ya enerji alanında daha da bağlanacağız.   2008 yılında, ilişkilerin bu kadar iyi olmasına rağmen, Türkiye’den gelen mallara karşı, Rusya gümrüklerinde nasıl zorluk çıkarıldığı, her yıl yaş sebze meyve sezonu açıldığında, bu ürünlerin ülkeye girişinde yaşatılan zorluklar, Türk tırlarına uygulanan kısıtlamalar belleklerde tazeliğini korumakta. Bununla birlikte bu iki büyük ülkenin karşılıklı çıkara dayanan ilişkilerinin artarak güçleneceği kısa ve orta vadede en gerçekçi olasılık.

Öğrencilik yıllarımızda, tarih derslerinde, Rus İmparatorluğu’nun sıcak denizlere inme rüyasını sık sık duyardık. Tabii ki bu yalnız iklim açısından ılıman topraklarda yaşamak isteğinin dışında, ticaret yollarına, dolayısıyla ekonomik güce erişmenin de stratejisiydi. Bugün, sıcak denizlere cebinize pasaportunuzu koyup inebiliyorsanız, malınızı Rusya’nın en ücra köşesine satabiliyorsanız, Sibirya’ dan çıkan doğalgazı, İstanbul’ da ısıtmada, ya da Adapazarı’nda bir enerji  santralinde elektrik üretmede kullanabiliyorsanız, buralardaki zenginliklere ulaşmanın maliyeti  topla tüfek ile oraları almaktan daha ucuza geliyor.  Günümüzde, Türkiye’deki refahı Rusya’ya, oradaki refahı buraya getirmek her geçen gün daha kolaylaşıyor. Ilıman ikliminden dolayı Kırım’ a büyük önem veren, buralara sayısız saray ve sanatoryum inşa eden,  soğuk bir iklime sahip olmasına rağmen St. Petersburg’a ılıman iklimlerde yetişen bitkiler ekerek, müthiş kaynaklar harcamak yoluyla, o soğukta bitki vahaları yaratan Rus Çarları, Çariçeleri bugün yaşasalar, Türkler ile savaşmak yerine,  Türkiye’ de bir yatla Ege-Akdeniz Kıyılarında mavi yolculuk yapmayı sizce de tercih etmezler miydi?

Burak PEHLİVAN