Geçtiğimiz haftaya maalesef, İsrail hükümetinin, Gazze’ye yardım konvoyunda yer alan Mavi Marmara gemisine uluslar arası sularda yaptığı baskın ve 9 vatandaşımızın bu baskında yaşamını yitirmesi damgasını vurdu. Her halinden acemice olduğu anlaşılan bu müdahale sonucunda, özellikle son dönemde izlediği dış politika ile, ekonomik gücünün çok daha ötesinde bölgesel güç olma noktasına gelen Türkiye ile Ortadoğu’nun şımarık çocuğu, Amerikan’ın gözdesi İsrail karşı karşıya geldi. Komşuları ile sıfır sorun politikası, Suriye-İsrail, Filistin-İsrail ve İran nükleer krizindeki arabuluculuk çalışmaları ile, ülkemiz tarihten aldığı gücün ve mirasın da etkisiyle, uluslar arası kamuoyunda adından sıkça söz ettiriyordu.
İsrail kurulduğu 1948 yılından beri, varlığının devamını caydırıcılık unsuru üzerine dayandıran bir ülke. Bu felsefede, İsrail’ in maruz kaldığı herhangi bir saldırıya misliyle, on misliye karşılık vermek yatıyor. Son üç yıl içerisinde İsrail’ in yapmış olduğu Lübnan saldırısında 1000′ den fazla Lübnanlı’ nın, Gazze Operasyonunda ise 1.300 civarında Filistinli’ nin öldürülmesi de, bu stratejinin bir uygulaması. Bu baskında da, orantısız bir güç kullanımı olduğu, görece savunmasız insanların katledildiği, bir inceleme yapılmadan dahi apaçık ortada duruyor. Gelinen noktada, İsrail’ in amacı ne olursa olsun, Türkiye hükümetini, Türk kamuoyunu ve dünyada vicdanı olan insanları karşısına aldığı bir gerçek.
Türkiye, izlemiş olduğu stratejiler ile bölgede ve dünyada ciddi bir oyuncu olarak sivriliyor. Tabii ki, bu durumdan rahatsız olan ülkelerin varlığını yadsıyamayız. Bu ülkelerin başında Mısır geliyor. Arap Dünyası’ nın ağabeyliğine soyunmuş olan bu devlet, Türkiye’ nin onun rolünü çaldığı düşüncesinde. Yine bazı Avrupa ülkeleri ve hatta Amerika’ da Türkiye’ nin zaman zaman başına buyruk, bağımsız hareketlerinden rahatsızlık duyuyor. Arap dünyasının geneli ise, İran ile iyi ilişkileri olan Hamas’ı değil, rakibi FKÖ’yü muhatap alma ve destekleme arzusunda. Arap Dünyası’nın büyük bölümünün, en azından hükümetler düzeyinde bu son olayda sessiz kalmasının nedeni de bu olgu. Zira bu organizasyon, insani amaçlarının yanı sıra Gazze’ de yönetimi elinde tutan Hamas’ ın meşrulaştırılmasına katkıda bulunmaya çalışan bir organizasyondu.
Yaşananlara, Dünya’ da hükümetler düzeyinde gösterilen cılız tepkilere rağmen, Türk hükümeti diplomatik bir hareket başlatarak, İsrail’ i sıkıştırma arayışında. Bu çerçevede BM’ ler Güvenlik Konseyi, NATO gibi uluslar arası kuruluşlar nezdinde çalışmalar yapılarak, İsrail’ in yaptığı eylemlerin kınanmasına çalışıldı. Olayın Türkiye’ nin bir meselesi olmadığı, bu gemilerde 32 ülkenin vatandaşı, hatta birçok ülkenin milletvekillerinin olduğu ifade edilerek, İsrail’ in yapmış olduğu eylemin sonuçlarının, yalnız Türkiye’yi etkilemediği vurgusu yapıldı. İkili ülke görüşmeleri çerçevesinde, özellikle Amerika’ nın İsrail’ in üzerinde baskı kurması ile İsrail’ in “esir” aldığı ve çoğunu yargılayacağını iddia ettiği tüm aktivistlerin 24 saat içerisinde tahliyesi sağlandı. Tabii bu girişimlerin, baskında yaşamını yitiren 9 vatandaşımızın hayata döndürülmesini sağlaması mümkün değil. Gelinen noktada Türk hükümetinin beklentisi, İsrail’ in yaşananlardan dolayı özür dilemesi, olayın uluslar arası bir komisyon tarafından incelenmesi ve Gazze’ ye yıllardır uygulanan ambargonun kalkması. Türkiye liderliği bölgesel bir güç olma yolunda ciddi bir sınav ile karşı karşıya. Bu ve buna benzer sınavlar ile eninde sonunda karşılaşılacaktık, çünkü izlenen politikalar ile birilerini ayağına basıyor, birilerinin çıkarlarını rahatsız ediyorduk. Bu sınavda gösterilecek başarı ya da başarısızlık; Türkiye’ nin orta vadede bölgede ve dünya’daki konumunu şekillendirecektir. Duygusallığa kapılmadan, diplomatik yollar sonuna kadar kullanılarak bu sorunun üstesinden gelinilebilmelidir. Unutulmamalıdır ki, Türkiye’ nin bölgedeki etkinliği ve gücü, Ortadoğu’daki sorunun tüm tarafları ile İran nükleer krizinde bir kez daha görüldüğü gibi yapıcı ilişkilere sahip olunmasından kaynaklanmaktadır. İsrail ile tüm ilişkilerini kesmiş bir Türkiye’nin bu ülke üzerindeki ve bu ülkeyle ilişkili alanlardaki gücü ve nüfuzu zayıflayacaktır. İsrail’ in hataları, İsrail’de yaşayanlara ve İsrail’ de çoğunluğu oluşturan Yahudiler’ e fatura edilmemelidir. Yaşananların, İsrail tarihinin bu en ırkçı, en sağcı hükümetinin yapmış olduğu yanlışlıklardan kaynaklandığının vurgulanması doğru bir strateji olacaktır. Bu yapıldığı takdirde, şu an kendi kamuoyunun bir bölümü tarafından bile şiddetli bir biçimde eleştirilen bu İsrail hükümetin üzerindeki, iç ve dış kamuoyu baskısı artacaktır. Buna ek olarak “büyük abi” Amerika’ nın zaten arasının bozuk olduğu İsrail hükümeti üzerindeki etkinliğinin sonuçları daha da somutlaşacaktır. Olaylarda yaşamını kaybedenlere Allah’ tan rahmet diliyorum, ulusumuzun ve ailelerinin başı sağ olsun. Ancak umulur ki bu canlar boşu boşuna verilmemiş olsun. Sonuçları itibarıyla ülkemiz, evrensel hak ve adalet duygusu bu süreçten güçlenerek çıksın.
Burak PEHLİVAN
|