Türkiye’de Eğitim Sistemi  ve PISA Değerlendirmeleri, Burak Pehlivan


Yazının başlığına bakıp, son zamanlarda Türkiye’de gündemde olan dersaneler konusuna değineceğim sanılmasın. Eğitim uzmanı değilim ve bu konuda yeterince kalem oynatan mevcut. Ben bu yazıda daha ziyade bizim de üyesi olduğumuz Paris Merkezli Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü ( OECD) tarafından yapılan PISA sınavlarında ülkelerin aldığı notlardan  yola  çıkarak Türkiye’nin eğitim performansını OEСD kriterlerine göre değerlendirmek istiyorum.

PISA sınavlarının varlığından ilk kez bundan 7-8 yıl önce İngilizler’in haftalık olarak yayımlanan The Economist dergisinin bir sayısını   okurken haberdar olmuştum. Matematik, fen ve anadil alanlarındaki sorulardan oluşan  sınav onlarca farklı ülkede uygulanıyor ve 15 yaş grubundaki öğrencilerin bu üç disiplindeki yetkinliği ölçülüyordu. Finlandiya, ilginç bir biçimde bu sınavlarda hep birinci  sırada yer alıyordu. Bunun nedenleri araştırıldığında, ülke insanının  işgallere karşı dil bilincini yüksek tutması ve yabancı kökenli kelimelere dilinde yer vermemesi neticesinde anadil sınavlarında başarı göstermesinin yanı  sıra, öğretmenlik mesleğinin maddden ve prestij olarak yüceltilmesi, bu sayede bu mesleğin toplumun görece üst eğitim ve başarı seviyesindeki insanların tercih ettiği bir alan haline gelmesi gösteriliyordu. Ülkedeki öğretmenler en başarılı %10’luk dilimden seçiliyor, hemen hemen hepsi yüksek lisanslı öğretmenler arasında doktora sahiplerine de rastlanıyordu. Bu üst düzey öğretmenler de üst düzey öğrenciler yetiştiriyordu.

Uçak yolculuklarında The Economist okumayı severim. Son seyahatimde yine bu dergiyi okurken, 2012 yılında gerçekleştirilen PISA sınavlarının sonuçlarını değerlendiren ayrıntılı bir makaleye denk geldim.  En son okuduğum 2006 yılı araştırmasına göre listede önemli değişiklikler var. 2012 yılında 65 farklı ülke ve şehirde 15 yaşındaki 500.000 öğrenci sınava tabi tutulmuş. Makalede, bir grafikle bu ülke ve şehirler matematik disiplinindeki başarı puanlarına göre sıralandırılmış. Grafiğin en üst sıralarını Uzakdoğu ülkeleri ve şehirleri kaplamış. Çin ve Şangay ayrı olarak ölçülmüşler ve birinci sırayı Şangay’daki öğrenciler alırken, bu şehrin hemen arkasından Singapur, Hong Kong, Tayvan, Güney Kore ve Japonya geliyor. Avrupalılar ise İsviçre, Hollanda ve Finlandiya gibi ülkeler ile ilk onun ikinci  yarısını oluşturabilmişler. Diğer branşlar söz konusu olduğunda Finlandiya listede biraz daha üst sıralara çıkıyor ama eğitimin yıldız ülkesi artık bu konumunu kaybetmiş.

PISA listesine ve ülkemizin buradaki konumuna bakıyorum.  Krizi en derin bir biçimde hisseden ve dünyada, gelişmiş  ülkeler arasından bazı kriterlere göre de olsa  gelişmekte olan devletler kategorisine  inen ilk ülke olan Yunanistan; matematik branşında 2006 yılında gerimizde olduğu bu listede 2012 yılı sonuçlarıyla bizim üstümüze çıkmış. Üstelik biz son  6 yılda puan olarak ileriye değil geriye gitmişiz. Macaristan, Rusya, Slovakya ve İspanya gibi ülkeler açık ara üzerimizde. Listede Şili, Ürdün, Endonezya  altımızda yer alıyor ancak herhalde bununla teselli bulacak değiliz.

Eğitim benim için her zaman önemli olmuştur. Bir insanın artık bir şey öğrenmediğinde bedensel olarak olmasa da zihinsel olarak bu dünyaya veda ettiğine inanırım, onun için yaşamımın sonuna kadar ama az ama çok her gün  bir şeyler öğrenebildiğim bir yaşamım olması için dua ederim. Öğretmen torunu, öğretmen çocuğu ve üniversitede bugün ders veren bir hocanın kardeşi olarak eğitim konusuna duyarsız kalmam, kalamam. Okul hayatım boyunca çok başarılı bir öğrenci olmadım, istisnası birincilikle bitirdiğim ilkokulumdur. Ancak genel sınavlardaki başarılarım öğrenim yaşamımım büyük bölümünde iyi okullarda okumamı sağladı hatta çoğu zaman  burs alma imkanım oldu. Türk insanının eğitime verdiği önem büyük. Milli Eğitim Bakanlığı, bütçeden aldığı kaynak ile bakanlıklar arasında birincidir. Ülkenin her yerleşim birimine bu bakanlık merkez ve taşra teşkilatıyla adeta kılcal damarlar gibi yayılmıştır.  Toplumda, öğretmene saygı yüksektir. Türkiye, başka alanlardaki tüm eksiklerine rağmen, en azından  okuduğum dönemde bizzat tanık olmuşumdur ki eğitim alanında yozlaşmanın, adam kayırmanın en az olduğu ülkelerden biri olmuştur. Ülkemizin en iyi okullarında okudum ve sınıf arkadaşlarım arasında o okulu hak etmediği halde bizimle  aynı sıraları paylaşan, alavare dalavere ile orada bulunan birine rastlamadım diyebilirim. Hangi hükümet olursa olsun bütçe olanakları doğrultusunda bu alana oldukça cömet de davranmıştır. Peki problem nerede?

Elbette ki PISA ve benzeri sınav sistemlerindeki başarılar her şeyin ilacı değil. PISA’yı eleştiren uzmanlar, ülkelerin eğitim sistemlerini bu sınavda başarıya ulaşabilmek için  biçimlendirmeye başladıklarını ancak bunun eğitimde ilerleme anlamına gelmeyeceğini, önemli olanın okullarda alınan bilginin gerçek yaşamda ve iş yapmada ne kadar uygulamaya dönüştürülebileceği olduğunu ifade ediyorlar. Ancak sanırım kimse karşı çıkmayacaktır ki böyle bir ölçüm sistemindeki sonuçlar  ile ülkelerin ekonomideki başarıları ve gerçekleştirdikleri  refah artışları  arasında yüksek bir korelasyon var. Listenin üst sıralarındaki ülkelerin ekonomik gelişmişliği ile bu listedeki başarı oranları arasındaki ilişki sanırım tesadüf değil .

Bir yerlerde yanlış yapıyoruz, ama nerede ? Türkiye büyük ve yönetilmesi gerçekten zor bir ülke buna şüphe yok.  Bugünkü ekonomik başarılarmız  da önemli ama ekonomideki gelecek başarıların teminatı da, sürdürülebilir büyüme de,  toplumun refahının, yaşam standartlarının artmasının sağlanması da eğitim sisteminden geçiyor. Ülkemiz uluslararsı rekabete alışkın, dünyayı bilen, en az bir yabancı dili konuşabilen ama her şeyden önce kendi dili Türkçe’yi doğru bir biçimde okuyup, yazabilen öğrencilere, gençlere sahip olmalı. Dünya hızla değişiyor ve biz bu değişim yarışına ne yazık ki çok gerilerden  başladık. Bizim çok ama çok daha hızlı koşmamız gerekirken  zaman kaybetmeye tahammülümüz olmamalı. Milli eğitim sistemimizde nasıl bir yapılanmaya gidilmeli elbette konunun uzmanları takdir edecektir ama bu konuya acilen ve kapsamlı bir biçimde el atılmalı, kamuoyunun gündemine bu konu taşınmalıdır.

Türkiye’nin 2023 vizyonu çok güzel, çok  etkileyici. Bu hedefleri duymak bile beni mutlu ediyor, bu hedeflere  ulaşılır ya da ulaşılmaz ama en azından bu yolda gereken çaba harcanacaktır. Ancak bu hedeflere ulaşmak için mücadele eden ve mücadele edecek kadrolar yine bizim eğitim sistemimizden çıkıyor, çıkacak. Dolayısıyla eğitim, eğitim ve yine eğitim.

Burak PEHLİVAN


Yayımlandı

kategorisi

,

yazarı: