Yunus Emre Türk Kültür Merkezleri

by burakpehlivan on 29/07/2013


300px-Yunus_Emre_Institut_Ulus_AnkaraBirleşmiş Milletler’e üye 200’e yakın ülke var. Bu devletlerden bazıları tarihte dünyaya ya da önemli bir bölümüne etki etmiş büyük imparatorlukların, kültürlerin mirasçısı ya da son birkaç yüz yıldır büyük devlet haline gelmiş ülkeler. Özellikle geçmişte güçlü bir kültüre sahip olan devletler, ekonomik olarak güçlendikçe kendi kültürlerini, dillerini, sanatlarını dünyanın diğer coğrafyalarıyla da paylaşmak, tanıştırmak arayışına giriyorlar. Bu yaklaşımın nostaljik, manevi olduğu kadar reel politik nedenleri de var. Zira bu alanlardaki etkinlik günümüzde devletlerin sahip olduğu yumuşak gücün parçalarından biri.

Geçtiğimiz günlerde internette dolaşırken bir haber gözüme çarptı. Rusya, dünyada Rusça’nın yaygınlaşması için ülke dışında elli farklı şehirde Puşkin enstitüleri açmayı planlıyormuş. Öncelikli misyonu Rusça’nın aktif konuşulduğu bölgelerde Rusça’nın tekrar yaygın hale getirilmesi olmak ile birlikte, bu merkezler AB ülkelerine, Çin’e, Japonya’ya, Türkiye’ye ve Arap coğrafyasında da açılacak. İlk etapta proje için 50 milyon $’lık bir bütçe ayrılmış. Açıkçası Rusya gibi büyük bir devlet bu konuda geç kalmış ama yerinde bir karar.

alexander-pushkin-at-work-1899Türkiye de, Rusya gibi bu alanda trene geç binen ülkelerden biri ancak, dinamizmi ve iddialı yapısı ile öndeki ülkeler ile mesafeyi hızla kapatacaktır. Uzun zamandır, yurtdışında Türk kültürünü, dilini, sanatını tanıtmak için kurulan Yunus Emre Türk Kültür Merkezlerini yazmak istiyordum, Puşkin enstitüleri ile ilgili haber bu konuda katalizör oldu.

Önce merkezin ad seçiminden başlayalım. Anadolu’nun bu büyük ozanı, ereni, eserlerinde arı bir Türkçe kullanan Yunus Emre’nin isminin bu merkezlere verilmesi çok doğru olmuş. Almanlar’ın ünlü şairleri Goethe’nin, İspanyollar’ın Don Kişot’un yazarı Cervantes’in, İtalyanlar’ın, İtalyanca’nın babası kabul edilen Floransalı şair Dante Alighieri’nin, Ruslar’ın ise Rus tarihinin en büyük şairi Puşkin’in isimlerini benzer merkezlere vermeleri kuşkusuz tesadüf değil.

Dante_Alighieri_Fresco_at_Santa_Maria_del_FioreDaha ortaokul sıralarından beri Türkiye’nin, neden Almanya, İtalya, Fransa gibi ülkelerin sahip olduğu yurtdışında kendi dilini tanıtan, öğreten kurumları olmadığını düşünür, bu konudaki düşüncelerimi arkadaşlarımla paylaşırdım. Türkiye ve Rusya’nın bu kurumları kurmada ve yaymada geç kaldığını söylemiştim. Bakalım gerçekten öyle mi, diğer ülkelerde durum ne? Bir karşılaştırma yapalım. Almanlar’dan başlayalım. Goethe Enstitüleri 1951 yılında kurulmuş, 60’lı yıllarda dünyaya yayılmaya başlamış, Bugün yıllık bütçesi 400 milyon doları bulurken, 3000’den fazla çalışanıyla 90’ın üzerinde ülkede faaliyet gösteriyor. Fransız kültürünü ve dilini teşvik etmek için kurulan Fransız Kültür merkezlerinin ise yüzlerce farklı lokasyonda faaliyetleri devam ediyor.

kultur-sanatİtalya’da, İtalyan dilinin ve kültürün yurtdışında teşvik edilmesini, tanıtılmasını iki ayrı kurum üstlenmiş. Birinci kurum Dante Alighieri’nin kuruluşu 1889 yılına dayanıyor, kuruluş yüzlerce farklı şehirde faaliyet gösteriyor. İkinci kurum İtalyan Kültür Enstitüsü ise yüze yakın ülkede İtalya Dışişleri Bakanlığı’nın organizasyonu ile çalışıyor. Her iki kurumda da eğitim alma fırsatım oldu. Dante Alighieri Enstitüsü’nün Kiev’de öğrencisi olurken, İtalyan Kültür Merkezi’nin İstanbul şubesine İtalyanca öğrenimim esnasında devam etmiştim.

imagesİspanya özellikle 80’li yıllarda elde ettiği AB üyeliği sonrasında hızlı bir büyüme ve refah artışı dönemine girdi. Cervantes Enstitüleri’nin 1991 yılında kurulması bu dönemin bir sonucu. 40’a yakın ülkede, 50’in üzerinde şubede faaliyet gösteriyorlar. Bu ülkeler arasında anadili İspanyolca olan ülke yok. Tarihte büyük bir imparatorluk kuran Portekiz ise Portekizce’nin en tanınmış şairi Luis de Camoes’den adını alına Camoes enstitüleriyle Cervantes’ten farklı olarak ana dili Portekizce olan ülkelerde de faaliye gösteriyor. 10 milyonluk Portekiz’in 40’dan fazla ülkedeki bu merkezleri finanse ediyor olması dikkat çekici.

goethe_400Çok değil daha yirmi yirmi beş yıl öncesine kadar demir perdenin arkasında olan Orta ve Doğu Avrupa ülkelerine gelince onların performansı da hiç fena değil. Polonya Kültür Enstitütüleri 20’den fazla ülkede faaliyette. 2001 yılında kurulan kuruluş, hayata gözlerini İstanbul’da yuman Leh milli şairi Adam Mickievicz’in ismini taşıyor. Merkezler yaygın olarak AB ülkelerinde olmak ile birlikte Amerika, Çin, İsrail gibi ülkelere de açılmışlar. Türkiye’de, İstanbul’da böyle bir merkezin olmaması ne acı. 2008’de kurulan Macar Kültür Merkezleri’nin ise yirmi civarında şubesi var. Çek Cumhuriyeti ve Romanya gibi ülkelerin kültür enstitüleri de aşağı yukarı yirmi ülkede faaliyet gösteriyorlar.

zaviyeli_20040626_4_DSBHE_Kultur_Etkinlikler_(3641)Gelelim Yunus Emre Türk Kültür Merkezleri’ne. 2007 yılında 5663 sayılı kanunla Türk dilini, tarihini, kültürünü ve sanatını tanıtmak amacıyla kurulan Yunus Emre Vakfı’na bağlı olan bu merkezler bugün Tokyo’dan, Lima’ya, 35 ayrı dünya şehrinde faaliyet gösteriyorlar. Bunlardan Köstence’de bulunan merkezi, geçtiğimiz yıl Doğu Avrupa Türk İşadamları Dernekleri Birliği(DAİB) projesi kapsamında yaptığımz bir Romanya gezisinde gezme imkanım olmuştu. Köstence’de, denizin hemen kıyısında böyle bir enstitüye yakışır bir binada faaliyet gösteren merkezin müdürü, İstanbul Erkek Lisesi’nden sıra ve yatakhane arkadaşım Haşim Koç’tu. Onunla da üniversiteden yeni mezun olmuş genç, idealist öğretmen kadrosuyla da sohbet ettikçe, ortaokul yıllarındaki özlemimin, heyecanımın gerçekleşmiş olduğunu görmek değişik bir haz vermişti. Neticede ne kadar bütçe ayırırsanız ayırın, tepede ne karar alırsanız alın, tabanda idealist yunusemrekadrolara sahip olmadıktan sonra hedefe ulaşmanız çok zor hatta imkansız olacaktır. Türkiye’nin bu alanda da, sahip olduğu insan faktörüyle karşılaştırmalı bir avantajı olduğu kesin.

DSCF2141Ülkelerin kültürlerini, dillerini, sanatlarını teşvik etmeleri çok uzun ve zahmetli bir uğraş ancak önemli bir stratejik adım. İtalya bu alanda asırlardır bayraktarlığı yapıyor olmanın meyvesini, bugün İtalyan ürünlerinin, markalarının benzer nitelikteki ürünlere, markalara göre çok daha yüksek fiyatlara alıcı bulmasında, turizmde, gastronomide ve daha birçok alanda yiyor. Türkiye olarak bu konuda geri kalmış olabiliriz. Ancak Yunus Emre Türk Kültür Merkezleri’nin açılması gibi vizyonist adımların karşılığını bugün bu adımların bedelini ödeyen vergi mükellefleri zaman içerisinde ülkemizin yumuşak gücünün, marka değerinin ve ayyıldızlı pasaportun değerinin artmasıyla mutlaka alacaklardır. Bu işin manevi hazzı da unutulmamalı. Şimdiki ve gelecek 5-10 yılda ülkemizi yönetecek hükümetlere Türkiye’deki siyasi, ekonomik durum ne olursa olsun bunlardan bağımsız olarak bu merkezlerin sayısını yüzlerin üzerine çıkarmak gibi önemli bir görev düşüyor. Dünya’nın finans, havacılık, kültür, turizm ve ticaret merkezlerinden biri olma yolunda hızla ilerleyen İstanbul’a ise Rusya, Macaristan, Polonya, Portekiz gibi ülkelerin kültür merkezlerinin birer şubesinin açılması hükümetler bazında teşvik edilmelidir.

Burak PEHLİVAN

Aşağıdaki butonları tıklayarak, yazıyı arkadaşlarınızla paylaşın!

Previous post:

Next post: