Geçtiğimiz pazar günü, Kiev’de yaşamımın en renkli günlerinden birini yaşadım. Renkli günlerinden biri derken hakikaten renkli bir günü kastediyorum. Farklı milletler değişik isimler vererek baharın gelişini bayramlaştırarak kutluyorlar. Orta Asya toplulukları bu bayrama Nevruz diyorlar, Hindistan’da çiçeklerin yeniden açtığı, doğanın canlandığı döneme Renk Bayramı ile hoş geldin deniyor, Avrupa ise başka isimlerle ile baharı selamlıyor. Kiev’de geçtiğimiz hafta sonu peş peşe iki farklı kültürün Hintliler’in ve Türkler’in bahar bayramları nedeniyle düzenlenen etkinliklere katılma imkanım oldu. Her iki milletin farklı biçimde kutladığı baharın gelişinde ortak payda, doğanın yeniden canlanmasının şarkılarla türkülerle danslarla canlı ve coşkulu bir biçimde kutlanmasıydı.Güne Tike’de öğlen saatlerine dostlar ile sohbetle uzayan bir kahvaltıyla başlamıştım ki, bir telefon ile Hindistan Büyükelçiliği’nin Renk Bayramı’nı kutlama etkinliğine davet edildim.
Pazar günü kıştan artık çıkan Kiev’de havanın açık ve yumuşak, güneşin nispeten canlı olduğu bir gündü ama sohbet ve yenilen yemeklerin ağırlığı beni mekandan ayrılmamaya zorluyordu. Neyse ki asla kıramayacağım arkadaşımın ısrarlı davetine iştirak ederek, aslında ne kadar doğru bir karar verdiğimi bir saat sonra Budinok Uçitelya Kültür Merkezi’nde Hint Büyükelçisi’nin himayesinde düzenlenen etkinliği katılınca anladım. Bizi kapıda yerel Hint kıyafetleri giymiş onlarca Ukraynalı genç karşıladı. Mavi, turuncu, yeşil ve sarı renklerin davetlilerin yüzlerine boyanması ile etkinliğinin gerçekleşeceğe salonda yerlerimizi aldık. Davetliler arasında başta Malezya sefiresi çok sayıda yabancı misyon şefi gözüme çarptı. Tanıdığım bir iki Hintli işadamı ile merhabalaştık. Benim için Türk bir bankacı dostum ile karşılaşmak ise günün sürprizi oldu. Her zaman takım elbise ile görmeye alıştığım dostum kahvaltısını yaptığı kafede yan masada çayını yudumlayan Hint Büyükelçisi tarafından gösteriye bizzat davet edilmiş ve onun önerisi üzerine rengarenk giyinmiş. Sanırım yerel kostümlü davetliler dışında günün en şıkı oydu. Her yerde mutlaka bir Türk ile karşılaşılır ilkesinin bir kez daha gerçekleşmesi ise beni şaşırtmadı.
Hindistan’dan gelen 7 kişilik orkestra ve üç dansçı kızın 2 saati bulan gösterisini soluğumuzu tutarak izledik. Yanık Hindistan ezgileri eşliğinde dans eden kızlar tüm hünerlerini ortaya koydular. Cam bardağın kenarının üzerinde dansçı kızların başlarının üzerinde yüksekliği 70-80 cm’i bulan kap kaçağı düşürmeden dans etmesi sanırım herkesin başarabileceği bir meleke değil. Hint müziğinin nameleri gerçekten insanı dinlendiriyor ve başka coğrafyalara götürüyor. Etkinlik vejetaryen Hint Mutfağı çeşitlerinden oluşan mütevazi bir kokteyl ile sona erdi. Kokteylde fazla zaman geçirmek mümkün olamadı çünkü Türkiye, Azerbaycan, Özbekistan ve Tacikistan Büyükelçilikleri’nin ortak organizasyonunda Çaykovski Müzik Akademisi’nde düzenlenen Nevruz etkinliğine yetişmek gerekiyordu. Etkinliğe katılım çok yoğundu, öyle ki gerek salon, gerekse balkonlar tıklım tıklımdı. Birçok davetli gösteriyi ayakta izlemek zorunda kaldı. Her 4 ülkenin kültürüne ait şarkıların, türkülerin seslendirildiği, halk oyunları ekiplerinin izleyicilere değişik yörelerin oyunlarını sergilediği organizasyon özellikle Ukraynalı konuklardan tam not aldı. Zaten Türk folklor ekipleri, gerek oyun çeşitliliği ile gerekse oynanan her oyunun bir teması olması nedeniyle onlarca yıldır Dünya şampiyonalarında birincilik kürsüsünü kimseye bırakmıyorlar.
Nevruz etkinliğinin sonunda ise her dört ülkenin ayrı ayrı stantlarından oluşan nefis bir kokteyl vardı. Hoş buna kokteyl demek mümkün değil, adeta mükellef bir restoran menüsünü andıran yerel mutfak örnekleri davetlilerin midesine bayram ettirdi. İlk kez düzenlenen bu etkinliğe bu kadar geniş katılım gösterilmesi, birbirinden başarılı performansların bir ahenk içerisinde gerçekleştirilmesi bravo denilecek bir olay. Doğanın yeşerdiği ve canlandığı, baharın insana adeta yeniden doğma zevki verdiği bu günlerde, bize bu hoşluğu yaşatanlara sonsuz şükranlar. İnsan, ülkesinden uzaktayken değişik kültürlerin zenginliğini gözlemleme konusunda farklı bir algı geliştiriyor. O kültürleri tanımak hatta yaşamak büyük keyif ve o kültürler tanındıkça Anadolu’nun karşılaştırmalı olarak ne zengin ve engin bir kültüre ev sahipliği yaptığı daha iyi anlaşılıyor.
Burak PEHLİVAN
Related posts:
Aşağıdaki butonları tıklayarak, yazıyı arkadaşlarınızla paylaşın!