Avrupa’nın En Eski Şehirleri’nden Biri Filibe

Plovdiv_bulgaristan
Türkiye sınırına yaklaşık 150 km mesafedeki Filibe, 6.000 yılı aşan tarihiyle Avrupa’nın en eski şehirleri arasında gösteriliyor. 500 sene Osmanlı hakimiyetinde kalan kent, bugün modern Bulgaristan’ın bir parçası olmakla birlikte önemli ölçüde Türk izleri taşıyor. Filibe ismini ilk olarak Osmanlı Padişahı I. Murat’ın Balkanlar’da yaptığı fetihleri okurken görmüştüm. Şehrin Bulgarca Plovdiv olarak adlandırıldığına ise 90’lı yılların başında şehrin takımlarından Botev Plovdiv’in Fenerbahçe ile Avrupa kupalarında karşılaşması ile vakıf oldum. O sene, Rıdvanlı Fenerbahçe zor da olsa rakibini eleyerek, bir üst tura çıkmıştı.
330_002_Djamiya_Djumaya_Batak.jpgFilibe’ye 2003 yılında o dönemde çalıştığım makine firmasının Uluslararası Filibe Fuarına iştirak etmesiyle gittim. 1892 yılından beri düzenlenen bu fuar, yalnız Bulgaristan’ın değil, tüm Güneydoğu Avrupa’nın en eski ve geniş kapsamlı fuarıdır. Zengin ve köklü bir tarihe sahip bu Balkan şehrini daha ilk gördüğümde sevmiştim. Ukrayna’da dağıtıcılığını yaptığım bir Alman iş makinesi firmasının bu şehirde önemli bir tesisi var ve geçtiğimiz günlerde bu vesileyle Filibe’ye tekrar gittim. Son 10 yıl zarfında defalarca ziyaret ettiğim güzel Filibe’yi yazmak işte bu son seyahatim sonrası bugün kısmet oluyor.

Filibe, ismini Büyük İskender’in babası Makedonya Kralı II. Filip’ten alır. Makedon İmparatorluğu ve Roma İmparatorluğu döneminde önemli bir konumda olan şehir, bu özelliğini Osmanlılar zamanında da sürdürmüştür. Türk Osmanlı mimarisinin yapılaşması ve görünümünde hala dikkat çektiği kentin merkez caddesi Prens I. Alexander Caddesi’nin en güzel yapısı, bugün güney Bulgaristan Müftülüğü’ne de ev sahipliği yapan ve 1. Murat döneminde inşa edilen Cuma Camii’dir. Cami, 14. yüzyılda Osmanlı’nın bölgedeki varlığının simgesi olarak şehir merkezine inşa edilmiştir. Özellikle dış cephe ahşap işçiliği ve erken dönem Osmanlı-II. Roma mimarisiyle dikkat çeken yapı, şehrin ana(Cuma) camiisidir. Yüzyıllarca Arap egemenliğinde kalan İber yarımadasını saymazsak, bu caminin Avrupa’da, Türkiye dışında ibadete açık en eski cami olduğu düşünülmektedir.
cuma cami-6Cuma Camii’nin restorasyonu TİKA(Türk İşbirliği ve Kalkınma Ajansı) ve Bulgaristan hükümetince 2008 yılında tamamlanmış. Caminin hemen aşağısında merdivenle inilen ve eski Roma kalıntılarının bulunduğu bölümün restorasyonunu ise Norveç, İzlanda ve Lichtenstein hükümetleri beraberce yapmışlar. Bu ülkelerin vergi mükellefleri bu gibi projeleri finanse etmeyi tercih ederken, ülkemizde ise özellikle geçmişte Türk egemenliğinde bulunan bölgelerdeki Osmanlı eserlerinin restorasyonu önem kazanıyor, tabii onlarca medeniyete beşiklik eden Anadolu’daki ve 4 imparatorluğa başkentlik yapan İstanbul’daki yapıların yenilenmesine ayrılan kaynaklardan artan imkanlarla bu süreç sürdürülüyor. Roma kalıntıları ağırlıklı olarak M.S. 2. Yüzyılda Hadrian dönemine ait. İmparatorluk, Balkanlar’daki ordu hareket yolunda bulunan bu şehre yeterince önem vermiş ve burayı iki kademeli sur ile korumuş. Hemen kalıntıların yanında Soğuk Savaş Dönemi’nin boykotlu, meşhur 1980 Moskova Olimpiyatları’na giden meşalenin durakladığı ve Olimpiyat Ateşi’nin yakıldığı bir bölüm de var.

1187281_413183645454389_912962382_nCuma Cami’nin bulunduğu Cuma Meydanı’nı merkez kabul edersek üç ayrı yürüyüş güzergahı çizmek mümkün ki, bunu yaptığınızda zaten derli toplu bir şehir olan Filibe’yi büyük oranda gezmiş olursunuz. Birinci güzergah yukarı eski şehre doğru çıkan yokuştur. Bu yokuşun hemen başında etkileyici süslemeleriyle Çan Kulesi ve hemen arkasında kilisesi konumlanır. Filibe Metropolitliğinin merkezi olan kilisenin bahçesinde Ortodoks geleneklerine uygun olarak Filibe kökenli önde gelen birçok devlet, sanat ve din adamının mezarları yer alır. Sanat adamları diyorum, zira 19. yüzyılda nüfusu başkent Sofya’yı geçen Filibe Bulgaristan’ın ilk yayınevi ve matbaasının kurulduğu kenttir. Şehir, o dönemde ülkenin Sofya ile birlikte kültür ve sanat merkeziydi. Kilisenin karşısında bulunan cafe ve restoranlarda kahvenizi yudumlarken kuş bakışı Meriç nehrine doğru Filibe manzarasını izleyebilirsiniz. Yokuşun devamında ise oldukça iyi korunmuş Osmanlı evlerinin örneklerini görebilirsiniz. Bu evler uzaktan bakıldıklarında inşa edildikleri tepeye adeta oyularak oturtulmuşlar hissi verir.

1185946_413183692121051_465269042_nCuma Cami’nde sağa doğru döndüğünüzde ise Prens I. Aleksandr Caddesi sizi başka bir Osmanlı Dönemi ibadethanesine, Şahabettin İmaret Camii’ne götürür. Bu camiinin yapımı II. Murat dönemine , Cuma Camii’nin yapımından yaklaşık 80 yıl sonrasına tarihlenir. Rumeli Beylerbeyi Lala Şahin Paşa’nın oğlu Şahabettin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Cami, hayratlarıyla meşhur Osmanlı Padişahı II. Beyazıt döneminde etrafına avlu yapılıp, aşevi eklenmesiyle imarethaneye dönüştürülmüş. Bugün itibarıyla hem dış cephesinin hem de iç bölümünün yenilenmeye ihtiyacı olduğu açık. Sanırım bu restorasyon da Türkiye Cumhuriyeti’nin katkılarıyla önümüzdeki dönemde gerçekleşecektir. Yolu takip etmeye devam ettiğimizde Meriç’in ayırdığı kentin iki yakasını birbirine bağlayan geniş bir yaya köprüsü karşımıza çıkar. Bu köprünün sağ ve solunda yer alan dükkanlara bakarken, köprüyü nasıl geçtiğinizi anlamazsınız.

1229973_413183455454408_2101240285_nCuma Camii’nden sağa değil sola doğru devam ederseniz, şehrin en hareketli bölgesiyle tanışırsınız. Çar Simon Bahçesi ve bir Türk yatırımı olan Princess Oteli ile sonlanan Prens I. Alexander Caddesi’nin bu bölümünde şehrin en önemli yapıları, görece lüks dükkanları ve popüler cafe restoranları sıralanır. Karşınıza ilk çıkan Stefan Stambolov Meydanı’na bakan Belediye Binası 1912-14 yılları arasında ünlü mimar Nikolay Neşov tarafından inşa edilmiş ve Papa John Pavel II, 2002 yılında yaptığı Bulgaristan ziyaretinde, burayı ziyaret etmiş. Stambolov meydanında, 9 Eylül 1944 yılında Komünist güçler tarafından katledilen 1025 Filibeli’nin hatırasına Bulgarlar bir anıt dikmişler. Kentte ismine sıkça rastlayacağınız Stefan Stambolov’a burada bir parantez açalım. Stambolov, 1887-1894 yılları arasında Bulgaristan başbakanlığı yapan, görevi sürecinde ülkedeki Rus nüfuzunun etkisinin azaltmaya çalışan, bunu yaparken de Bulgaristan’ın topraklarını genişletme konusunda çaba gösteren Bulgarlar’ın önemli bir devlet adamı.

1185962_413183512121069_1805309043_nİsmini özerk Bulgaristan’ın ilk prensi/kralı Alman kökenli Aleksandr’dan alan cadde boyunca yürürken kulağınıza Türk müzikleri çalınırsa şaşırmayın, burada müziğimiz oldukça popüler, caddede tek tük Türk markalarına da rastlıyorsunuz. Caddenin sonlarına doğru duraklayıp Alfredo pastanesinin ikinci katında buraya özel dondurmalı pastalar ve bir kahve eşliğinde caddeden gelip geçenleri izlemenizi tavsiye ederim. Prens I. Aleksandr Caddesi’nin sonunda ise daha önce bahsettiğim gibi Çar I. Simon Meydanı, çevresini sıralayan binalar ile endam eder. Bu geniş meydanda Askeri Kulüp ve bu kulübün girişinde 93 Harbi olarak anılan, Osmanlı Rus Savaşı’nda Rus Ordusu’nda hizmet ederken yaşamlarını yitiren Finli subay ve askerlerin anısına dikilen plaka ile Kahramanlar Anıtı ve Filarmoni Orkestrası Binası dikkat çeker.
1876 yılında özellikle Filibe merkezli başlayan Bulgar isyanını Osmanlı İmparatorluğu şiddetli bir biçimde bastırdı. Ancak bu isyanı bahane eden Sırbistan ve Rusya, Osmanlı’ya harp ilan etti. Osmanlılar açısından tam bir yıkım ile sonuçlanan ve Rumi takvime göre 1293 yılında gerçekleştiği için 93 harbi olarak isimlendirilen bu savaşın sonucunda içişlerinde bağımsız Bulgar Prensliği kurulmuştur.  93 harbinde İstanbul öncesi son engel olan Filipe’de Osmanlı ve Rus Orduları karşılaşmış, sayıca çok üstün olan Rus Ordusu Osmanlı kuvvetlerini yenmiş ve Yeşilköy’e(eski adı Ayastefanos) kadar Rus Orduları ilerlemiştir. Bu tarih Bulgarlar için çok önemlidir ve özerk Bulgaristan’ın kurulması 93 harbinin sonunda 1878 yılında toplanan Berlin Kongresi ile gerçekleşmiştir. Bulgarlar 93 harbinin ulusal bağımsızlıklarının başlangıcı olarak görürler. 1908 yılında, II. Meşrutiyet’nin ilanına müteakip ise Bulgaristan resmen bağımsızlığını ilan etmiştir.

1239053_413182992121121_1545820837_nTarihten bugüne, bugünkü Filipe’ye geri dönelim. Bu şehir, Bulgaristan’ın ikinci büyük şehri ve şehrin merkez caddesindeki Merkez Bankası Şubesi’nin mavi pempe boyalı tarihi binasının bakımsız hali, AB üyesi bu ülkenin daha katedeceği çok yol olduğunu gösteriyor. Bununla birlikte şehre bir önceki gidişim olan beş yıl öncesiyle bugün arasında elbette fark var. Filibe’nin ana caddesinin kaldırımları yenilenmiş, caddeye şık sokak lambaları dikilmiş, dükkan, restoran cephelerinde ve onların dekorasyonlarında ciddi düzelme sağlanmış. Ecdadın 500 yıl hüküm sürdüğü, Makedon, Roma, Osmanlı, Soğuk Savaş ve modern Bulgaristan dönemlerinin esintilerinin birbiriyle harmanlandığı Filibe’ye, hem de cüzdanda ve zamanda cimri kalarak bir gezi yapmak mümkün. Bu güzel şehri mutlaka görmenizi tavsiye ederim., eminim pişman olmayacaksınız.

Burak PEHLİVAN